aLtıNCıSı
(1)
p
áj'
Qr
ƒs
àdG ?p
a r
ºo
¡o
?n
ãn
e n
?p
d'
P
fıkrası, iki cihetle ihbar-ı gaybîdir.
Birincisi
: Hazret-i peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm
gibi ümmî bir zata nispeten gayp hükmünde olan tev-
rat’taki evsaf-ı sahabeyi haber veriyor.
evet, tevrat’ta, on dokuzuncu Mektupta beyan
edildiği gibi, ahirzamanda gelecek peygamberin sahabe-
leri hakkında tevrat’ta bu fıkra var: “
Kudsîlerin bayrakları
beraberlerindedir
.”
(2)
Yani, onun sahabeleri ehl-i taat ve
ibadet ve ehl-i salâhat ve velâyettirler ki, o vasıfları
“kudsîler,” yani “mukaddes” tabiriyle ifade etmiştir. tev-
rat’ın pek çok ayrı ayrı lisanlara tercüme edilmesi
vasıtasıyla o kadar tahrifat olduğu hâlde, şu sure-i Fethin
p
áj'
Qr
ƒs
àdG ?p
a r
ºo
¡o
?n
ãn
e n
?p
d'
P
hükmünü müteaddit ayatıyla tasdik
ediyor.
İkinci cihet
ihbar-ı gaybî şudur ki:
p
áj'
Qr
ƒs
àdG ?p
a r
ºo
¡o
?n
ãn
e
fık-
rasıyla ihbar ediyor ki, “sahabeler ve tabiînler, ibadette
öyle bir dereceye gelecekler ki, ruhlarındaki nuraniyet
yüzlerinde parlayacak ve cephelerinde kesret-i sücuttan
hâsıl olan bir hatem-i velâyet nev’inde, alınlarında sikke-
ler görünecek.”
evet, istikbal bunu vuzuhla ve kat’iyetle parlak bir su-
rette ispat etmiştir. evet, o kadar acip fitneler ve dağda-
ğa-i siyaset içinde, gece ve gündüzde zeynelabidin gibi
acip:
hayret uyandıran şey, garip.
ahirzaman:
dünyanın son zama-
nı ve son devresi.
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selâm onun üzerine olsun.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
beyan:
açıklama, anlatma, izah.
cephe:
ön taraf.
cihet:
yön, taraf.
dağdağa-i siyaset:
siyasî kargaşa
ve çalkantılar.
derece:
mertebe.
ehl-i salâhat:
Allah’ın emirlerini
eksiksiz yerine getirenler; salih
kimseler.
ehl-i taat:
Allah’ın emirlerini yeri-
ne getirenler, ibadete düşkün
olanlar.
evsaf-ı Sahabe:
Sahabelerin övül-
meye lâyık özellikleri, vasıfları.
fıkra:
bend, madde.
fitne:
karışıklık, fesat.
gayp:
görünmeyen, gizli olan.
hâsıl olan:
meydana gelen, orta-
ya çıkan.
hatem-i velâyet:
velîlik mührü,
işareti.
hükmü:
emri.
hükmünde olan:
yerinde, değe-
rinde olan.
ibadet:
Allah’a karşı kulluk vazi-
fesini yapma.
ifade:
anlatma.
ihbar:
haber verme.
ihbar-ı gaybî:
bilinmeyen ve gö-
rünmeyen şeyler hakkında haber
verme.
ispat:
doğruyu delil göstererek
meydana koyma.
istikbal:
gelecek.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
kesret-i sücud:
namazın, secde-
nin çokluğu.
kudsî:
mukaddes, temiz.
lisan:
dil.
mukaddes:
kutsal olan, temiz,
pak.
müteaddit:
çeşitli, farklı.
nev:
çeşit, tür.
nispeten:
kıyasla, göre, nispetle.
nuraniyet:
nur saçan parıldayış.
peygamber:
Allah’ın elçisi.
ruh:
can, hayatın temeli olan
manevî varlık.
Sahabe:
Hz. Muhammed’in
mübarek yüzünü görmekle
şereflenen ve onun sohbetle-
rine katılan mü’min kimse.
sikke:
taklit edilmez alâmet,
nişan.
Sure-i Fetih:
Fetih Suresi.
Suret:
biçim, tarz.
tâbiîn:
Hz. Muhammed’in
(asm) ashabıyla görüşmüş, on-
lardan hadis dinlemiş ve ders
almış olan Müslümanlar.
tabir:
ifade, söz.
tahrifat:
tahrifler, bozulmalar.
tasdik etme:
onaylamak, doğ-
rulamak.
tercüme:
çeviri.
tevrat:
Hz. Mûsa’ya indirilmiş
olan İlâhî kitap.
ümmî:
okuma yazması olma-
yan.
vasıf:
özellik, sıfât.
vasıta:
aracılık.
velâyet:
velîlik, Allah dostlu-
ğu.
vuzuh:
açıklık.
zat:
kişi.
1.
Onların Tevrat’taki vasıfları budur. (Fetih Suresi: 29.)
2.
Kitab-ıMukaddes (Türkçe Tercüme), Eski Ahid, Tesniye, Bab: 33, Ayet: 2.
Y
edinci
l
em
’
a
| 60 | Lem’aLar