ve sıddık-ı ekber’in maden-i sıddıkıyetinden teselsül eden
kafile-i sıddıkîn ve hulefa-i selâsenin şehadet mertebesiy-
le merbut bulunan kafile-i şüheda,
(1)
p
äÉn
?p
É° s
üdG Gƒ o
?p
ªn
Yn
h Gƒ o
æn
e'
G n
øj/
ò s
dGn
h
sırrıyla bağlanan cemaat-i
salihîn ve
(2)
*G o
ºo
µr
Ñp
Ñr
ëo
j /
ʃo
©p
Ñs
JÉn
a %G n
¿
ƒ t
Ñp
ëo
J r
ºo
à`r
æ`o
c r
¿p
G r
?o
b
sırrı-
nı imtisal eden ve sahabelerin ve Hulefa-i raşidînin refa-
katinde giden esnaf-ı tabiîni ihbar-ı gaybî nev’inden gös-
terdiği gibi,
n
Ú/
?j
u
ó°u
üdG n
h
kelimesiyle, mana-i işarî cihetin-
de, resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan sonra ma-
kamına geçecek ve halifesi olacak ve ümmetçe “sıddık”
ünvanıyla şöhret bulacak ve sıddıkîn kafilesinin reisi ola-
cak Hazret-i ebu Bekri’s-sıddık’ı ihbar ediyor.
p
A B G n
ón
¡ t
°ûdGn
h
kelimesiyle, Hulefa-i raşidînden üçünün şe-
hadetini haber veriyor. Ve sıddık’tan sonra üç şehit hali-
fe olacaklar. Çünkü
p
p
A B G n
ón
¡ t
°T
cemdir; cem’in ekalli üçtür.
demek Hazret-i ömer, Hazret-i osman, Hazret-i Ali (ra-
dıyallahü anhüm), sıddık’tan sonra riyaset-i İslâmiyet’e
geçecekler ve şehit olacaklar. Aynı haber-i gaybî vuku bul-
muştur.
Hem
n
Ú/
ëp
dÉ°s
üdGn
h
kaydıyla, ehl-i suffe gibi taat ve iba-
dette tevrat’ın senasına mazhar olmuş ehl-i salâhat ve
takva ve ibadet, istikbalde kesretle bulunacağını ihbar et-
mekle beraber,
Ék
?«/
an
Q n
?p
`Ä= '
dho
G n
ø o
°ùn
Mn
h
cümlesi, sahabeye
aleyhissalâtü vesselâm:
Allah’ın
salât ve selâmı onun üzerine ol-
sun, anlamında Peygamberimize
dua.
cem:
çokluk bildiren kelime.
cemaat-i salihîn:
salihler cema-
ati.
cihet:
yön.
ehl-i salâhat:
takva sahipleri, sa-
lih kimseler.
ehli Suffe:
Peygamber camiinin
avlusunda bulunup onun ders ve
sohbetinde eğitim görenler.
ekal:
en az.
esnaf-ı tâbiîn:
Hz. peygamberin
Sahabeleriyle görüşmüş, onlardan
ders almış olan Müslümanların
topluluğu.
haber-i gaybî:
bilinmeyen gayp
âlemiyle ilgili haber.
halife:
Hz. Muhammed’in vekili
olarak Müslümanların yöneticisi
olan kimse.
Hulefa-i raşidîn:
insanlara doğru
yolu gösteren dört büyük halife,
Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Os-
man, Hz. Ali.
hulefa-i selâse:
Hz. Ali’den önce-
ki üç büyük halife.
ibadet:
Allah’ın emrettiklerini ye-
rine getirme kulluk.
ihbar etmek:
haber vermek, bil-
dirmek.
ihbar-ı gaybî:
bilinmeyen ve gö-
rünmeyen şeyler hakkında gelen.
imtisal:
emre tamamen uyma.
istikbal:
gelecek.
kafile:
topluluk.
kafile-i sıddıkîn:
sadık ve doğru
kimseler grubu.
kafile-i şüheda:
şehitler kafilesi,
topluluğu.
kayıt:
şart, not; sınırlandırma.
kesret:
çokluk.
maden-i sıddıkıyet:
özü, sözü
doğru olmanın, sadakatin kayna-
ğı.
makam:
mevki, yer.
mana-i işarî:
işaretlerle ifade edi-
len mana.
mazhar olmak:
erişme, kavuşma.
merbut:
bağlı.
nev:
çeşit, tür.
radıyallahü anhüm:
Allah onlar-
dan razı olsun.
refakat:
arkadaşlık, eşlik.
reis:
başkan.
resul-i ekrem:
çok cömert, Ke-
rîm olan peygamber, Hz. Muham-
med (asm).
riyaset-i İslâmiyet:
İslâmî idare-
nin başı.
Sahabe:
Hz. Muhammed’in müba-
rek yüzünü görmekle şereflenen
ve onun sohbetlerine katılan
mü’min kimse.
sena:
övme.
Sıddık:
Hz. Ebu Bekir’in lâkabı.
Sıddık-ı ekber:
en büyük doğ-
rulayıcı; Hz. Ebu Bekir.
sıddıkîn:
samimiyetle iman
etmiş olan ve bunun gereği-
ne tam olarak uyanlar.
sır:
bir şeyin dikkat, yetenek,
tecrübe ve sezgi yardımıyla
kavranabilen en zor en ince
yanı.
şehadet mertebesi:
şehitlik
derecesi.
şehadet:
şehitlik.
şehit:
Allah’ın ve yüce dininin
adını yüceltme uğrunda canı-
nı feda ederek ölen Müslü-
man.
taat:
Allah’ın emirlerini yerine
getirme, itaat etme.
takva:
Allah’ı n emirlerini tu-
tup, günahlardan sakınma.
teselsül eden:
birbirini takip
eden, peş peşe zincirleme ge-
len.
tevrat:
Hz. Mûsa’ya indirilmiş
olan İlâhî kitap.
ümmet:
bütün Müslümanlar.
ünvan:
ad, isim.
vuku bulma:
olma, meydana
gelme.
1.
İman eden ve güzel işler yapanlar. (Bakara Suresi: 82.)
2.
De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin. (Âl-i İmran Suresi: 31.)
Y
edinci
l
em
’
a
| 68 | Lem’aLar