onları mağlûp edip, Medine-i Münevvere’ye kemal-i inkı-
yat ile İslâmiyete gerdendâde-i teslim olduktan sonra,
Hazret-i Halid, bir “seyfullah” şekline girdi ve fütuhat-ı İs-
lâmiyenin bir kılıcı oldu.
Mühim Bi r Sua l
: Fahrülâlemîn ve Habib-i rabbülâ-
lemîn Hazret-i resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın
sahabelerinin, müşrikîne karşı Uhud’un nihayetinde ve
Huneyn’in bidayetinde mağlûbiyetinin hikmeti nedir?
El cevap
: Müşrikler içinde, o zamanda saff-ı sahabe-
de bulunan ekâbir-i sahabeye istikbalde mukabil gelecek
Hazret-i Halid gibi çok zatlar bulunduğundan, şanlı ve şe-
refli olan istikballeri nokta-i nazarında bütün bütün izzet-
lerini kırmamak için, hikmet-i İlâhiye, hasenat-ı istikbali-
yelerinin bir mükâfat-ı muaccelesi olarak mazide onlara
vermiş, bütün bütün izzetlerini kırmamış. demek mazide-
ki sahabeler, müstakbeldeki sahabelere karşı mağlûp ol-
muşlar; tâ o müstakbel sahabeler, berk-i süyuf korkusuy-
la değil, belki barika-i hakikat şevkiyle İslâmiyete girsin ve
o şehamet-i fıtriyeleri çok zillet çekmesin.
üÇüNCüSü
(1)
n
¿o
ƒaÉn
în
J n
’
kaydıyla ihbar ediyor ki: “
Sizler emniyet-i
mutlaka içinde Kâbe’yi tavaf edeceksiniz.
” Hâlbuki, Ce-
ziretü’l-Arab’taki bedevî akvam, çoğu düşman olmakla be-
raber, Mekke etrafı ve kureyş kabilesi kısm-ı azamı düş-
man iken, “Yakın bir zamanda, hiç havf hissedilmezken
Lem’aLar | 57 |
Y
edinci
l
em
’
a
ihbar etme:
haber verme, bildir-
me.
İslâmiyet:
Müslümanlık.
istikbal:
gelecek zaman.
izzet:
itibar, şeref, yücelik.
kabile:
boy, aşiret.
kayıt:
bir şartı bildirme.
kemal-i inkıyat:
tam itaat.
kısm-ı azam:
büyük kısım.
Kureyş:
kökü Hz. İbrahim’e daya-
nan Peygamberimiz Hz. Muham-
med’in mensup olduğu meşhur
Arab kabilesi.
mağlûbiyet:
yenilme.
mağlûp:
yenilmiş olma.
mazi:
geçmiş zaman.
medine-i münevvere:
Hz. Mu-
hammed’in (asm) kabrinin bulun-
duğu nurlu, nurlanmış şehir; Me-
dine şehri.
mukabil:
karşılık.
mühim:
önemli.
mükâfat-ı muaccele:
önceden ve-
rilen mükâfat, ödül.
müstakbel:
gelecek.
müşrik:
Allah’a şirk koşan, ortak
tutan.
nihayet:
son.
nokta-i nazar:
bakış açısı.
saff-ı Sahabe:
Sahabelerin safın-
da, yanında.
Sahabe:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed’in mübarek yüzünü gör-
mekle şereflenen ve onun soh-
betlerine katılan mü’min kimse.
Seyfullah:
Allah’ın kılıcı.
sual:
soru.
şanlı:
tanınmış, büyük, ünlü.
şehamet-i fıtriye:
yaratılıştan ge-
len yiğitlik.
şeref:
başkalarının gösterdiği say-
gının dayandığı onur, haysiyet.
şevk:
şiddetli arzu ve istek.
tavaf etme:
hacıların Kâbe etra-
fında yedi defa dönmesi, ziyaret
etmesi.
Uhud:
Medineli Müslümanlarla
Mekkeli müşrikler arasında, hicre-
tin üçüncü yılında meydana ge-
len savaşın adı.
zat:
kişi.
zillet:
hor görülme, alçalma.
akvam:
kavimler, milletler.
barika-i hakikat:
hakikat ışı-
ğı, gerçeğin parlaklığı, aydınlı-
ğı.
Bedevî:
göçebe, çölde yaşa-
yan.
berk-i süyuf:
kılıçların parıltı-
sı.
bidayet:
başlangıç.
Ceziretü’l-arab:
Arab Yarıma-
dası.
ekâbir-i Sahabe:
Sahabelerin
büyükleri.
emniyet-i mutlaka:
mutlak
emniyet, tam güvenlik.
Fahrü’l-Âlemîn:
bütün âlem-
lerin iftihar vesilesi olan Hz.
Muhammed
fütuhat-ı İslâmiye:
İslâm’ın
zaferleri, fetihleri.
gerdendâde-i teslim:
tam tes-
lim olmak.
Habib-i rabbülâlemîn:
Âlem-
lerin Rabbi olan Allah’ın sev-
gili kulu, Hz. Muhammed.
hasenat-ı istikbaliye:
gelece-
ğe ait olan güzellikler.
havf:
korkma.
hikmet:
gizli sebep.
hikmet-i İlâhiye:
Allah’ın hik-
meti, varlıkların yaratılışların-
da Allah’ın gayeleri.
Huneyn:
Hicretin sekizinci se-
nesinde meydana gelen ve
Müslümanların zaferiyle so-
nuçlanan savaş.
1.
Emniyetle, korkusuzca.