Hazret-i Ali’ye
(
rA
)
karşı Şia-i Velâyetin ifratkârâne mu-
habbetleri ve tarikat cihetinden gelen tafdilleri, kendileri-
ni Şia-i Hilâfet derecesinde mes’ul etmez. Çünkü, ehl-i
velâyet, meslek itibarıyla, muhabbet ile mürşitlerine ba-
karlar. Muhabbetin şe’ni ifrattır.
(1)
Mahbubunu makamın-
dan fazla görmek arzu ediyor. Ve öyle de görüyor. Mu-
habbetin taşkınlıklarında ehl-i hâl mazur olabilirler. Fakat
onların muhabbetten gelen tafdili, Hulefa-i raşidînin zem-
mine ve adavetine gitmemek şartıyla ve usul-i İslâmiye-
nin haricine çıkmamak kaydıyla mazur olabilirler.
Şia-i Hilâfet ise, ağraz-ı siyaset içine girdiği için, garaz-
dan, tecavüzden kurtulamıyorlar, itizar hakkını kaybedi-
yorlar. Hatta
(2)
n
ôn
ªo
Y ¢p
†r
¨o
Ñp
d r
?n
H mq
»p
?n
Y u
Öo
ëp
d n
’
cümlesine mâ-
sadak olarak, Hazret-i ömer’in
(
rA
)
eliyle İran milliyeti ce-
riha aldığı için,
(3)
intikamlarını hubb-i Ali suretinde gös-
terdikleri gibi, Amr İbnü’l-Âs’ın Hazret-i Ali’ye
(
rA
)
karşı
hurucu ve ömer ibni sa’d’ın Hazret-i Hüseyin’e
(
rA
)
kar-
şı feci muharebesi,
(4)
ömer ismine karşı şiddetli bir gayz
ve adaveti Şialara vermiş.
ehl-i sünnet ve Cemaate karşı Şia-i Velâyetin hakkı
yoktur ki, ehl-i sünneti tenkit etsin. Çünkü ehl-i sünnet,
Hazret-i Ali’yi
(
rA
)
tenkis etmedikleri gibi, ciddî severler.
Fakat hadisçe tehlikeli sayılan ifrat-ı muhabbetten
(5)
çekiniyorlar. Hadisçe Hazret-i Ali’nin
(
rA
)
şiası hakkında-
ki sena-i nebevî,
(6)
ehl-i sünnete aittir. Çünkü istikametli
muhabbetle Hazret-i Ali’nin
(
rA
)
şiaları, ehl-i hak olan
ehl-i sünnet ve Cemaattir. Hazret-i İsa Aleyhisselâm
adavet:
düşmanlık.
ağraz-ı siyaset:
siyasî taraftarlığın
doğurduğu kin ve düşmanlıklar.
arzu:
istek.
ceriha almak:
yara almak.
cihet:
yön, taraf.
ehl-i hak:
hak ve doğru yolda
olan.
ehl-i hâl:
İlâhî aşka bağlanmış ma-
nevî coşkunluk ve heyecan, sahi-
bi.
ehl-i Sünnet ve Cemaat:
İslâm’ın
ilk günkü safiyetiyle kabul ederek
Hz. Peygamberin sünnetinden ve
yolundan ayrılmayanlar.
ehl-i Sünnet:
İslâm’ın ilk günkü
safiyetiyle kabul ederek Hz. Pey-
gamberin sünnetinden ve yolun-
dan ayrılmayanlar.
ehl-i velâyet:
velî olanlar; Allah’ın
dostluğunu kazananlar.
feci:
dehşetli, korkunç.
garaz:
kötü niyet, kasıt.
gayz:
hiddet, öfke.
hadis:
Hz. Peygamberin sözü.
hariç:
dış
hubb-i ali:
Hz. Ali sevgisi.
Hulefa-i raşidîn:
doğru yolda olan
dört büyük halife.
huruç:
ayaklanma, isyan.
ifrat:
aşırı gitme.
ifrat-ı muhabbet:
sevgide aşırı git-
me.
ifratkârâne:
aşırı giderek, aşırı de-
recede.
intikam:
öç alma.
istikametli muhabbet:
yerinde,
doğru ve ölçülü olan sevgi.
itizar:
özür dileme.
mahbup:
sevilen, sevgili.
makam:
derece, mevki.
mâsadak olmak:
doğrulayıcı ol-
mak, onaylamak.
mazur:
özürlü olma, mazeretli
meslek itibarıyla:
gidilen, tutulan
yol bakımından.
mes’ul etmek:
sorumlu tutmak.
milliyet:
millet.
muhabbetin şe’ni:
sevginin özel-
liği.
muharebe:
savaşma.
mürşit:
doğru yolu gösteren, reh-
ber.
sena-i Nebevî:
Peygamberin se-
nası, övgüsü.
suret:
biçim, görünüş.
şe'n:
gerek. icap.
Şia:
Hz. Ali’nin taraftarlığını
esas alan topluluk.
Şia-i Hilâfet:
Hz. Ali’nin hakkı
olan ilk halifeliğin elinden alın-
dığını ileri süren Şiîlik.
Şia-i Velâyet:
Hz. Ali’nin velî
ve manevî makamının yüceli-
ğini ön plânda tutan Şiîlik.
tafdil:
üstün tutma.
tarikat:
yol, manevî yol.
tecavüz:
haddini aşma, saldır-
ma.
tenkit etmek:
eleştirmek.
tenkis:
noksanlaştırma, kusur-
lu hâle getirme.
usul-i İslâmiye:
İslâm’ın ka-
ideleri, prensipleri.
zem:
kötüleme, kınama.
1.
EbuDavud, Edep: 113; Müsned, 5:194, 6:450.
2.
Maksat Hz. Ali’ye duyulan sevgi değil, Hz. Ömer’e duyulan kindir.
3.
İbni Sa'd, Tabakatü'l-Kübra, 6: 12, 21; Taberî, Tarihü'l-Ümemve'l-Mülûk, 3:283, 289.
4.
Taberî, Tarihü'l-Ümemve'l-Mülûk, 3:298; İbni Kesir, el-Bidâyeve'n-Nihaye, 8:193.
5.
Müsned, 1:160; Neseî, Sünenü'l-Kübra, 5:137; Hâkim, Müstedrek, 3:132.
6.
Taberanî, Mu'cemü'l-Evsad, 6:354, 355, 7:343.
d
ördÜncÜ
l
em
’
a
| 48 | Lem’aLar