Lem'alar - page 44

olacağını keşfetmiş. Yani, nasıl ki millet-i İbrahimiyede
ekseriyet-i mutlaka ile nuranî rehberler Hazret-i İbra-
him’in (
As
) âlinden, neslinden olan enbiya olduğu gibi;
ümmet-i Muhammediyede de (
AsM
), vezaif-i azîme-i İslâ-
miyette ve ekser turuk ve mesalikinde, enbiya-i Benîisrail
gibi,
(1)
aktab-ı Âl-i Beyt-i Muhammediyeyi (
AsM
) görmüş.
onun için,
(2)
» '
H r
ôo
? r
dG ?p
a n
Is
On
ƒ n
Ÿr
G s
’p
G Gk
ôr
Ln
G p
¬ r
«n
?n
Y r
ºo
µ`o
?n
Ä°r
Sn
G '
B’ r
?o
b
de-
mesiyle emrolunarak, Âl-i Beyte karşı ümmetin meved-
detini istemiş.
Bu hakikati teyit eden diğer rivayetlerde ferman etmiş:
Size iki şey bırakıyorum; onlara temessük etseniz necat
bulursunuz: biri kitabullah, biri Âl-i Beytim
.”
(3)
Çünkü,
sünnet-i seniyenin menbaı ve muhafızı ve her cihetle ilti-
zam etmesiyle mükellef olan, Âl-i Beyttir.
İşte bu sırra binaendir ki, kitap ve sünnete ittiba ün-
vanıyla bu hakikat-i hadisiye bildirilmiştir. demek, Âl-i
Beytten, vazife-i risaletçe muradı, sünnet-i seniyesidir.
sünnet-i seniyeye ittibaı terk eden, hakikî Âl-i Beytten ol-
madığı gibi, Âl-i Beyte hakikî dost da olamaz.
(4)
Hem ümmetini Âl-i Beytin etrafında toplamak arzusu-
nun
(5)
sırrı şudur ki: zaman geçtikçe Âl-i Beyt çok tekes-
sür edeceğini izn-i İlâhî ile bilmiş ve İslâmiyet zaafa düşe-
ceğini anlamış. o hâlde, gayet kuvvetli ve kesretli bir ce-
maat-i mütesanide lâzım ki, âlem-i İslâm’ın terakkiyat-ı
maneviyesinde medar ve merkez olabilsin. İzn-i İlâhî ile
düşünmüş ve ümmetini Âl-i Beyti etrafına toplamasını ar-
zu etmiş.
aktab-ı Âl-i Beyt-i muhammedi-
ye:
Hz Muhammed (asm) neslin-
den gelen ve bulunduğu yerdeki
evliyaların başı değerinde büyük
velîler.
âl:
aile, soy.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, dünya-
sı.
Âl-i Beyt:
Hz. Muhammed’in (asm)
ailesinden ve soyundan olan.
arzu:
istek.
cemaat-i mütesanide:
dayanış-
ma içindeki topluluk, birbiri için
büyük kuvvet teşkil eden toplu-
luk.
cihet:
yön, taraf.
ekser:
pek çok, daha.
ekseriyet-i mutlaka:
kesin çoğun-
luk.
enbiya:
nebîler, peygamberler.
enbiya-i Benîisrail:
İsrailoğulların-
dan olan peygamberler.
ferman:
emir, buyruk.
gayet:
çok, son derece.
hakikat-i hadisiye:
hadisin haki-
kati, esas manası.
hakikî:
gerçek.
iltizam:
taraftarlık.
İslâmiyet:
Müslümanlık.
ittiba etmek:
tâbi olma, uyma.
izn-i İlâhî:
Allah’ın izni.
kesret:
çokluk, kalabalık.
keşif:
bir sırrı öğrenme, kalb gö-
züyle görme.
kitabullah:
Allah’ın kitabı, Kur’ân-
ı Kerîm.
Kitap:
Kur’ân-ı kerîm.
lâzım:
gerekli.
medar:
sebep, vesile.
menba:
kaynak.
mesalik:
meslekler.
meveddet:
sevgi, muhabbet.
millet-i İbrahimiye:
İbrahim'in
(a.s) milleti.
muhafız:
koruyan.
murat:
maksat, gaye.
mükellef:
sorumlu, görevli.
necat:
kurtuluş.
nesli:
soyu.
nuranî:
nurlu, ışık saçan.
rehber:
kılavuz, delil.
rivayet:
nakledilen bir haber, söz
veya olay.
sırra binaen:
kavranması zor olan
gizemli gerçeğe dayanarak, -den
dolayı.
sünnet:
Hz. Muhammed’in (asm)
Kur’ân dışında, Müslümanlara ör-
nek olan mübarek söz, fiil ve emir-
leri, kabulleri veya dersleri.
Sünnet-i Seniye:
Peygamberimi-
zin (asm) sözlerine, emirlerine ve
hareketlerine dair en yüksek ve
kıymetli hâller, davranış prensip-
leri.
tekessür:
çoğalma.
temessük etme:
sarılma, tu-
tunma.
terakkiyat-ı manevîye:
ma-
nevî yükselmeler, ilerlemeler.
teyit eden:
doğrulayan, des-
tekleyen.
turuk:
yollar, tarikat meslek-
leri.
ümmet:
bütün Müslümanlar.
ümmet-i muhammediye:
Hz.
Muhammed’in ümmeti.
ünvan:
ad, nam.
vazife-i risalet:
Peygamberlik
vazifesi.
vezaif-i azîme-i İslâmiyet:
İs-
lâm dininin büyük hizmeti.
zaafa düşmek:
zayıf, güçsüz
düşmek.
1.
Münavî, Feyzü'l-Kadir, 4:384; Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 2:83.
2.
Dedi ki: Vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum; sizden istediğim ancak akraba-
ya sevgi ve ehl-i Beytime muhabbettir. (Şûra Suresi: 23.)
3.
Tirmizî, Menakıb: 31; Müsned, 3:14, 17, 26.
4.
Taberanî, Mu'cemü'l-Evsâd, 3:14, 17, 26; EbuDavud, Fiten: 2; Müsned, 2:133.
5.
Taberanî, Mu'cemü'l-Kebir, 3:45-46, 12:34.
d
ördÜncÜ
l
em
a
| 44 | Lem’aLar
1...,34,35,36,37,38,39,40,41,42,43 45,46,47,48,49,50,51,52,53,54,...1406
Powered by FlippingBook