Lem'alar - page 46

ünvanıyla, ekseriyet-i mutlaka ile evliyanın ve tariklerin
mercii ve ilim ve şecaat ve ibadette harikulâde sıfatları ve
Hazret-i peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm ona ve on-
dan teselsül eden Âl-i Beyte karşı şiddet-i alâkası gösteri-
yor ki, en efdal odur. daima hilâfet onun hakkı idi, on-
dan gasp edildi.
El cevap
: Hazret-i Ali
(
rA
)
mükerreren, kendi ikrarı
(1)
ve yirmi seneden ziyade o hulefa-i selâseye ittiba ederek
onların şeyhülislâmlığı makamında bulunması, Şiaların bu
davalarını cerh ediyor. Hem hulefa-i selâsenin zaman-ı
hilâfetlerinde fütuhat-ı İslâmiye ve mücahede-i a’dâ hâdi-
seleri ve Hazret-i Ali’nin
(
rA
)
zamanındaki vakıalar, yine
hilâfet-i İslâmiye noktasında Şiaların davalarını cerh edi-
yor. demek ehl-i sünnet ve Cemaatin davası haktır.
Eğer den i l se
: Şia ikidir. Biri Şia-i Velâyettir, diğeri
Şia-i Hilâfettir. Haydi, bu ikinci kısım garaz ve siyaset ka-
rıştırmasıyla haksız olsun. Fakat birinci kısımda garaz ve
siyaset yok. Hâlbuki Şia-i Velâyet, Şia-i Hilâfete iltihak
etmiş. Yani, ehl-i turuktaki evliyanın bir kısmı Hazret-i
Ali’yi
(
rA
)
efdal görüyorlar. siyaset cihetinde olan Şia-i
Hilâfetin davalarını tasdik ediyorlar.
El cevap
: Hazret-i Ali’ye
(
rA
)
iki cihetle bakılmak ge-
rektir. Bir ciheti şahsî kemalât ve mertebesi noktasından,
ikinci cihet Âl-i Beytin şahs-ı manevîsini temsil ettiği nok-
tasındandır. Âl-i Beytin şahs-ı manevîsi ise, resul-i ek-
rem Aleyhissalâtü Vesselâmın bir nevi mahiyetini göste-
riyor.
aleyhissalâtü vesselâm:
Allah’ın
salât ve selâmı onun üzerine ol-
sun, anlamında Peygamberimize
dua.
Âl-i Beyt:
Hz. Muhammed’in (asm)
ailesinden olan.
cerh etmek:
herhangi bir mese-
leyi doğru ve gerçek delilleriyle
çürütmek, iptal etmek.
cihet:
yön, taraf.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
efdal:
en faziletli, üstün.
ehl-i Sünnet ve Cemaat:
İslâm’ın
ilk günkü safiyetiyle kabul ederek
Hz. Peygamberin sünnetinden ve
yolundan ayrılmayanlar.
ehl-i turuk:
tarikatlere mensup
olanlar.
ekseriyet-i mutlaka:
kesin çoğun-
luk.
evliya:
velîler, Allah dostları.
fütuhat-ı İslâmiye:
İslâm’ın fetih-
leri.
garaz:
kötü kasıt, düşmanca ni-
yet, kin.
gasp etmek:
zorla, izinsiz almak.
hâdise:
olay.
hak:
doğru, gerçek.
hâlbuki:
oysa ki.
harikulâde:
olağanüstü.
Hazret-i ali:
Peygamberin dama-
dı olan İslâmiyetin dördüncü hali-
fesi.
hilâfet:
Hz. Peygambere vekil ola-
rak Müslümanları ve İslâmlığı ko-
ruma görevi.
hilâfet-i İslâmiye:
İslâm halifeliği.
hulefa-i selâse:
Hz. Ali’den önce-
ki üç büyük halife: Hz. Ebu Bekir,
Hz. Ömer, Hz. Osman.
ibadet:
Allah’a karşı kulluk vazi-
fesini yapma.
ikrar:
tasdik ve kabul etme.
ilim:
ilim, bilgi.
iltihak etmek:
karışmak, katıl-
mak.
ittiba etmek:
tâbi olma, itaat et-
me.
kemalât:
faziletler, mükemmellik-
ler.
mahiyet:
bir şeyin aslı esası, iç yü-
zü.
makamında bulunmak:
büyük
görev ve sorumluluk yerinde ol-
mak.
merci:
kaynak.
mertebe:
derece, basamak.
mücahede-i a’dâ:
düşmanlarla sa-
vaşma, düşmanlarla uğraşma.
mükerreren:
tekrar tekrar.
nevi:
çeşit, tür.
resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rîm olan peygamber, Hz. Mu-
hammed (asm).
sıfât:
nitelikler, özellikler.
siyaset:
politika, yönetme dü-
şüncesi.
şahs-ı manevî:
belli bir kişi ol-
mayıp bir cemaatten meyda-
na gelen manevî şahıs.
şahsî:
özel, şahsa ait.
şecaat:
yiğitlik, cesaret, kah-
ramanlık.
şeyhülislâm:
din işlerine ba-
kan en yüksek vazifeli şahıs.
Şia:
Hz. Ali’nin taraftarlığını
esas alanlar topluluğu.
Şia-i Hilâfet:
Hz. Ali’nin hakkı
olan ilk halifeliğin elinden alın-
dığını ileri süren Şiîlik.
Şia-i Velâyet:
Hz. Ali’nin velî
ve manevî makamının yüceli-
ğini ön plânda tutan Şiîlik.
şiddet-i alâka:
kuvvetli ilgi
alâka.
tarik:
yol, meslek, tarikat.
tasdik etmek:
onaylamak,
doğrulamak.
temsil etme:
bir topluluğun
adına hareket etme.
teselsül eden:
sırayla gelen
soy zinciri.
ünvan:
ad, lâkap.
vakıa:
meydana gelen olay-
lar, savaşlar.
zaman-ı hilâfet:
halifelik za-
manı.
ziyade:
fazla.
1.
Buharî, Fezailü'l-Ashab: 5; EbuDavud, Sünne: 7; Müsned, 1:108.
d
ördÜncÜ
l
em
a
| 46 | Lem’aLar
1...,36,37,38,39,40,41,42,43,44,45 47,48,49,50,51,52,53,54,55,56,...1406
Powered by FlippingBook