fakat sür’atte birbirine muhaliftir; öyle de, insandaki ci-
sim, nefis, kalb, ruh daireleri öyle mütefavittir. Meselâ,
cismin bekası, hayatı, vücudu, bulunduğu bir gün, belki
bir saat olduğu ve mazi ve müstakbeli madum ve meyyit
bulunduğu hâlde, kalbin hazır günden çok gün evvel, çok
gün sonraki zamana kadar daire-i vücudu ve hayatı ge-
niştir. ruhun hazır günden seneler evvel ve seneler son-
raki bir daire-i azîme, daire-i hayatına ve vücuduna dahil-
dir.
İşte bu istidada binaen, hayat-ı kalbî ve ruhîye medar
olan marifet-i İlâhiye ve muhabbet-i rabbaniye ve ubudi-
yet-i sübhaniye ve marziyat-ı rahmaniye cihetiyle, bu
dünyadaki fânî ömür, bâkî bir ömrü tazammun eder ve
ebedî ve bâkî bir ömrü intaç eder ve bâkî ve lâyemut bir
ömür hükmüne geçer.
evet, Bâkî-i Hakikî’nin muhabbet, marifet, rızası yo-
lunda bir saniye, bir senedir. eğer onun yolunda olmaz-
sa, bir sene bir saniyedir. Belki onun yolunda bir saniye
lâyemuttur, çok senelerdir. Ve dünya cihetinde ehl-i gaf-
letin yüz senesi bir saniye hükmüne geçer
Meşhur böyle bir söz var ki:
l
án
æ°n
S p
?É°n
Up
ƒr
dG o
án
æn
°Sn
h l
án
æ°n
S p
¥Gn
ôp
Ør
dG o
án
æ°p
S
Yani, “
Firakın bir sani-
yesi bir sene kadar uzundur ve visalin bir senesi bir sani-
ye kadar kısadır.
”
Ben bu fıkranın bütün bütün aksine diyorum ki:
Visal, yani, Bâkî-i zülcelâl’in rızası dairesinde livechillâh
bir saniye visal, değil yalnız böyle bir sene, belki
aksi:
ters, zıt.
bâkî:
ebedî, devamlı, sonsuz.
Bâkî-i Hakikî:
gerçek sonsuzluğun
sahibi olan Allah.
Bâkî-i Zülcelâl:
heybet ve celâl
sahibi olan Allah.
beka:
sonsuzluk, devamlılık.
binaen:
dayanarak, -den dolayı.
cihet:
yön, taraf.
dahil:
iç, içinde olmak üzere, -ile
birlikte.
daire-i azîm:
büyük ve geniş da-
ire.
daire-i hayat:
hayat dairesi, sa-
hası.
daire-i vücut:
varlık sahası, alanı.
ebedî:
sonsuz, sürekli.
ehl-i gaflet:
dünyaya daldığından
dolayı, ahirete ve Allah’ın emir ve
yasaklarına karşı duyarsız davra-
Ü
çÜncÜ
l
em
’
a
| 36 | Lem’aLar
nan.
evvel:
önce.
fânî:
ölümlü, geçici.
fıkra:
bend, madde.
firak:
ayrılık.
hayat-ı kalbî ve ruhî:
kalbin
ve ruhun hayatı.
hükmüne geçmek:
yerine
geçmek, değerini almak.
intaç etme:
sonuç verme, ne-
tice.
istidat:
kabiliyet, yaratılıştan
olup veya sonradan edinilmiş
yetenek.
lâyemut:
devamlı, ölümsüz.
livechillâh:
Allah için, Allah na-
mına.
madum:
yok, hiç olmuş.
marifet:
bilme, ilim; Allah’ı ta-
nıma ve bilme.
marifet-i İlâhiye:
Allah’ı bil-
me ve tanıma.
marziyat-ı rahmaniye:
Al-
lah’ın rızasına uygun olan şey-
ler.
mazi:
geçmiş zaman.
medar:
dayanak noktası, kay-
nak, vesile.
meselâ:
misal olarak.
meyyit:
ölü.
muhabbet-i rabbaniye:
ter-
biye edici Allah’ı sevme.
muhalif:
karşıt, zıt.
müstakbel:
gelecek zaman.
mütefavit:
birbirinden farklı.
nefis:
maddî lezzetlere düş-
kün olan duygu.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
tazammun etme:
içerme, içi-
ne alma, kapsama.
ubudiyet-i Sübhaniye:
bütün
kusur ve noksanlıklardan mü-
nezzeh olan Allah’a edilen kul-
luk.
visal:
kavuşma, ulaşma.