Hazret-i eyyub Aleyhisselâm, münacatında, istirahat-i
nefis için dua etmemiş. Belki zikr-i lisanî ve tefekkür-i kal-
bîye mâni olduğu zaman, ubudiyet için şifa talep eylemiş.
Biz, o münacatla birinci maksadımız, günahlardan gelen
manevî, ruhî yaralarımızın şifasını niyet etmeliyiz. Maddî
hastalıklar için, ubudiyete mâni olduğu zaman iltica ede-
biliriz. Fakat muterizâne, müştekiyâne bir surette değil,
belki mütezellilâne ve istimdatkârâne iltica edilmeli. Ma-
dem onun rububiyetine razıyız; o rububiyeti noktasında
verdiği şeye rıza lâzım. kaza ve kaderine itirazı işmam
eder bir tarzda ah, of edip şekva etmek, bir nevi kaderi
tenkittir, rahîmiyetini ittihamdır. kaderi tenkit eden, ba-
şını örse vurur, kırar. rahmeti ittiham eden, rahmetten
mahrum kalır. kırılmış el ile intikam almak için o eli isti-
mal etmek, nasıl kırılmasını tezyit ediyor; öyle de, musi-
bete giriftar olan adam, itirazkârâne şekva ve merakla
onu karşılamak, musibeti ikileştiriyor.
İ k i nc i Mese l e
: Maddî musibetleri büyük gördükçe
büyür, küçük gördükçe küçülür. Meselâ, gecelerde in-
sanın gözüne bir hayal ilişir. ona ehemmiyet verdikçe
şişer, ehemmiyet verilmezse kaybolur. Hücum eden arı-
lara iliştikçe fazla tehacüm göstermeleri, lâkayt kaldıkça
dağılmaları gibi, maddî musibetlere de büyük nazarıyla,
ehemmiyetle baktıkça büyür. Merak vasıtasıyla o musibet
cesetten geçerek kalbte de kökleşir, bir manevî musibeti
dahi netice verir, ona istinat eder, devam eder. ne vakit
o merakı, kazaya rıza ve tevekkül vasıtasıyla izale etse,
bir ağacın kökü kesilmesi gibi, maddî musibet
aleyhisselâm:
Allah’ın selâmı, rah-
met ve esenliği onun üzerine ol-
sun.
başını örse vurmak:
kendini kö-
tü duruma düşürmek, başını sı-
kıntıya sokmak.
ceset:
vücut, beden.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyet:
önem.
giriftar olma:
tutulma, yakalan-
ma, içine düşme, iç içe girme.
günah:
Allah’ın emirlerine aykırı
davranış.
hayal:
insanın zihninde tasarlayıp,
canlandırdığı şey.
hazret:
saygı değer, kıymetli de-
ğerli, hürmete lâyık.
hücum etme:
saldırma.
iltica etmek:
sığınmak.
intikam:
öç alma.
istimal etmek:
kullanmak.
istimdatkârâne:
yardım edene
yakışır hâlde.
istinat etme:
dayanma.
istirahat-i nefis:
vücudun istira-
hati; kendini dinlendirme, rahat
ettirme.
işmam:
hafif olarak duyurma.
itiraz:
kabul etmediğini belirtme.
itirazkârâne:
itiraz eder gibi.
ittiham etmek:
suçlamak.
izale etme:
giderme.
kader:
Allah’ın ezelî ilmi ile kâ-
inatta olmuş veya olacak her şe-
yin vasıflarını ve özelliklerini bilip
takdir etmesi.
kaza:
olacağı Allah tarafından bi-
linen ve takdir edilenlerin zamanı
gelince meydana gelmesi.
lâkayt:
kayıtsız, ilgisiz.
lâzım:
gerekli.
maddî musibet:
din ve inançla il-
gili olmayan, maddî belâ, sıkıntı.
maddî:
madde ile ilgili.
mahrum:
nasipsiz, yoksun.
maksat:
gaye, hedef.
manevî:
iç ve kalbe yönelik, ma-
naya ait; dine ve inanca dair.
mâni:
engel olan.
meselâ:
söz gelişi, örnek.
mesele:
problem, ehemmiyetli
konu.
musibet:
belâ, büyük sıkıntı.
i
kinci
l
em
’
a
| 28 | Lem’aLar
muterizâne:
itiraz edercesine.
münacat:
Allah’a dua etme,
yalvarma.
müştekiyâne:
şikâyet ederce-
sine.
mütezellilâne:
kendi hiçliğini
bilir surette, kusur ve aczini
anlarcasına.
nazar:
bakış, görüş.
nevi:
çeşit, tür.
rahîmiyet:
Allah’ın her bir var-
lığa rahmetiyle özel tecelli edi-
ciliği.
rahmet:
Allah’ın kullarını esir-
gemesi, acıyıp bağışlaması,
onlara maddî ve manevî ni-
metler vermesi.
razı:
boyun eğen, kabul eden,
hoşnut olan.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
rububiyet:
Allah’ın bütün var-
lık dünyalarını kuşatan ege-
menliği, yaratıcılığı, terbiye
edip yönetmesi.
ruhî:
ruha ait.
suret:
biçim, tarz.
şekva:
şikâyet.
şifa:
iyileşme, sağlığına kavuş-
ma.
talep:
isteme.
tarz:
biçim, suret.
tefekkür-i kalbî:
kalbe ait te-
fekkür, düşünme.
tehacüm:
hücum etme, sal-
dırma.
tenkit:
eleştirme.
tevekkül:
Allah’a dayanma ve
güvenme.
tezyit etme:
arttırma, çoğalt-
ma.
ubudiyet:
kulluk.
vakit:
zaman.
vasıta:
araç, aracı.
zikr-i lisanî:
Allah’ı dille an-
mak.