ÜçüncüLem’a
Bu lem’aya bir derece his ve zevk karışmış. His ve zev-
kin coşkunlukları ise, aklın düsturlarını, fikrin mizanlarını
çok dinlemediklerinden ve müraat etmediklerinden, bu
üçüncü lem’a mantık mizanlarıyla tartılmamalı.
W
(1)
n
¿ƒo
©n
Lr
ôo
J p
¬r
«n
dp
Gn
h o
ºr
µo
?r
G o
¬n
d o
¬n
¡r
Ln
h s
’p
G l
?p
dÉn
g m
Ar
?n
T t
?o
c
ayetinin
mealini ifade eden
(2)
=?/
bÉn
Ñr
dG n
âr
fn
G y
?/
bÉn
H Én
j @ y
?/
bÉn
Ñr
dG n
âr
fn
G y
?/
bÉn
H Én
j
iki cümlesi, mühim iki hakikati ifade ediyorlar. ondandır
ki, nakşîlerin rüesasından bir kısım, bu iki cümle ile ken-
dilerine bir hatme-i mahsus yapıp muhtasar bir hatme-i
nakşiye hükmünde tutuyorlar. Madem o azîm ayetin me-
alini bu iki cümle ifade ediyor; biz bu iki cümlenin ifade
ettiği iki hakikat-i mühimmenin birkaç nüktesini beyan
edeceğiz.
BİrİNCİ NüKte
Birinci defa
y
?/
bÉ n
Ñr
dG n
âr
fn
G y
?/
bÉn
H Én
j
bir ameliyat-ı cerrahiye hük-
münde kalbi masivadan tecrit ediyor, kesiyor. Şöyle ki:
İnsan, mahiyet-i camiiyeti itibarıyla, mevcudatın hemen
ekserîsiyle alâkadardır. Hem insanın mahiyet-i camiasın-
da hadsiz bir istidad-ı muhabbet derç edilmiştir. onun
için, insan da umum mevcudata karşı bir muhabbet
]
Üçüncü Lem’a, Barla’da 1932’de
Türkçe olarak telif edilmiştir.
alâkadar:
ilgili, münasebetli.
ameliyat-ı cerrahiye:
cerrahî ope-
rasyon, ameliyat.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
azîm:
büyük yüce.
Bâkî:
yok olmayan, bütün varlık-
lar yok olduktan sonra da zatıyla
var olacak tek varlık; Allah.
beyan etme:
açıklama, izah et-
me.
derç edilmek:
yerleştirilmek, kay-
dedilmek.
düstur:
kaide, prensip, kural.
ekserî:
çoğunluk.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, bir şeyin aslı,
esası.
hakikat-i mühimme:
önemli ger-
çek, doğru.
hatme-i mahsus:
Kur’ân’dan ve-
ya hadisten alınan belirli duaları
özel ders olarak okuyup bitirme.
hatme-i Nakşiye:
Nakşî tarikati-
ne mensup olanların bir araya ge-
lerek yaptıkları zikir seansı.
helâk olmak:
yok olmak, ölmek.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
hüküm:
karar, emir.
hükümranlık:
egemenlik, hâkimi-
yet.
ifade etme:
açıklama, anlatma.
istidad-ı muhabbet:
sevme kabi-
liyeti, yeteneği.
lem’a:
parıltı.
mahiyet-i camia:
pek çok özelli-
ği üzerinde toplayan kapsamlı ya-
pı; kapsamlı özellik.
mahiyet-i camiiyet:
pek çok
özelliği üzerinde toplayan kap-
samlı yapı; kapsayıcı özellik.
masiva:
Allah’tan başka bütün
varlıklar.
mesail:
meseleler, konular.
mevcudat:
var olan her şey,
yaratılmışlar.
mizan:
terazi, ölçü.
muhabbet:
sevme.
muhtasar:
kısaltılmış, özet.
mühim:
önemli.
müraat etme:
uyma.
müstesna:
hariç, dışındaki.
Nakşî:
Hz. Şah-ı Nakşibendî’nin
kurduğu tarikat ve bu tarika-
te mensup olan.
nükte:
derin ve ince manalı
söz.
rahîm:
merhamet eden, çok
merhametli olan, koruyan, acı-
yan Allah.
rahman:
rahmeti bütün her-
kese yayılan ve bütün yaratıl-
mışların rızıklarını ve geçim şe-
killerini içine alan rahmetin sa-
hibi Allah.
rüesa:
reisler, önde gelenler.
tecrit etme:
soyutlama, ayır-
ma.
umum:
bütün, genel, cümle.
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. • Her şey helâk olup gidicidir —Ona bakan yüzü müs-
tesna. Hüküm ve hükümranlık Onundur; siz de Ona döndürüleceksiniz. (Kasas Suresi: 88.)
2.
Ey Bâkî olan Allah, bâkî ancak Sensin! Ey Bâkî olan Allah, bâkî ancak Sensin!
Ü
çÜncÜ
l
em
’
a
| 32 | Lem’aLar