Lem'alar - page 83

dördüncü arkadaşı olan süleyman’a dört fark ile tevafuk
cihetiyle işaret ediyor.
Ék
bp
OÉ°n
U
kelimesindeki
tenvin
dâhil
edilse, hizmet-i sadıkanede mümtaz olan Bekir Ağa’ya,
“Bekir Bey” ünvanıyla, bir fark ile işaret eder. Madem bu
beyt-i ahir bu heyetin efradına bakar, bazılarına sarahate
yakın işaret var; ötekilere edna bir ima dahi kanaat verir
ki, onlar dahi murattır.
El hâs ı l
: Bu dört zat, bu fakirle beraber hizmette seb-
kat edip Hulûsî ihlâsıyla, sabri takdiriyle, süleyman sa-
dakatiyle, Bekir hizmet ve gayretiyle, hizmet-i kur’âniye-
de bulundular. Hem mertebelerine ima suretinde, bu be-
yit ihbar ediyor. elbette denilebilir ki, Hazret-i Şeyh on-
ları izn-i İlâhî ile said’in etrafında görmüş, haber vermiş.
daha sair arkadaşlara işaretler var.
(HaşİYe)
Şimdi izhara
mezun olmadığımdan, bana tam görünmüyor.
(1)
*G s
’p
G n
Ör
«n
¨r
dG o
ºn
?`r
©n
j n
(2)
»/
ªr
¶n
f Gk
óp
°ûr
æo
e Én
«n
a
fıkrasında dahi Hazret-i Şeyhin (
rA
)
muhatabı şüphesiz Bediüzzaman Molla said’dir (
rA
).
Elhâsıl
: Şu acip kasidesinin ahirindeki şu beş beyitte
beş kelime, medar-ı nazar-ı Şeyh ve mahall-i hitab-ı gav-
sîdir. Ve o beş kelime ise,
…/
ój/
ôo
ªp
d
ve
…/
ój/
ôo
e
ve
Gk
óp
°ûr
æo
e
ve
Lem’aLar | 83 |
S
ekizinci
l
em
a
kaside:
büyük kimseleri ya da
herhangi bir şeyi övmek için ka-
leme alınmış övgü şiiri.
mahall-i hitab-ı Gavsî:
Geylânî
Hazretlerinin hitap ettiği, muha-
tap alıp söz söylediği yer.
medar-ı nazar-ı Şeyh:
şeyhin ilgi
gösterip bakmasının sebebi, Ab-
dulkadir Geylânî Hazretlerinin ba-
kıp dikkat etmesinin sebebi.
mertebe:
derece.
mezun:
izinli.
muhatap:
kendisine söz söyleni-
len.
murat:
maksat.
mümtaz:
üstün özellikleriyle baş-
kalarından ayrılan, seçkin.
sadakat:
dostluk, içten bağlılık,
doğruluk.
sair:
diğer, öteki.
sarahat:
açıklık.
sebkat etme:
geçme, ilerleme.
suret:
şekil, biçim, tarz.
takdir:
beğenme, önemini, değe-
rini, gerekliliğini anlamak.
tenvin:
Arabca bir kelimenin so-
nunu nun gibi için konulan işaret.
tevafuk:
uygunluk.
ünvan:
ad.
zat:
kişi, şahıs.
acip:
hayret uyandıran, hay-
rette bırakan.
ahir:
son.
Bediüzzaman:
zamanın, çağın
eşsiz güzelliği.
beyit:
iki mısradan oluşan şi-
ir.
beyt-i ahir:
son beyit.
cihet:
yön.
dahil etmek:
katmak.
edna:
az, pek az.
efrat:
fertler.
elhâsıl:
sonuç olarak, netice
itibarıyla.
fıkra:
paragraf, bölüm.
haşiye:
açıklayıcı yazı, dipnot.
hey’et:
komite.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın
hizmeti.
hizmet-i sadıkane:
içten ve
samimî olarak yapılan hizmet.
ihbar etme:
haber verme.
ihlâs:
bir işi, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sa-
dece Allah rızası için yapma.
ima:
işaretle anlatma, üstü ka-
palı ifade etme.
izhar:
açığa vurma, gösterme.
izn-i İlâhî:
Allah’ın izni.
kanaat:
fikir, görüş.
1.
Gaybı Allah’tan başka hiç kimse bilemez. (Neml Suresi, 65’ten muktebes.)
2.
Ey benim nazmımı okuyon!
HaşİYe:
süleyman üç fark ile "said"e dahil olduğu gibi, Abdullah
(Haşİ-
YeCİK)
isminde birkaç mühim kardeşlerimiz ve Mes'ut ile beraber "sa-
id"in içindedirler.
HaşİYeCİK
:
Bilhassa İslâmköylü ve Atabeyli Abdullahlar.
1...,73,74,75,76,77,78,79,80,81,82 84,85,86,87,88,89,90,91,92,93,...1406
Powered by FlippingBook