güneşin aksini, cilvesini senin âyinen vasıtasıyla senin eli-
ne verir. öyle de, o zat-ı Akdes’e ve o Şems-i ezel ve
ebed’e biz çendan nihayetsiz uzağız, yanaşamayız; fakat
onun ziya-i rahmeti onu bize yakın ediyor.
İşte, ey insan! Bu rahmeti bulan, ebedî tükenmez bir
hazine-i nur buluyor. o hazineyi bulmanın çaresi, rahme-
tin en parlak bir misali ve mümessili ve o rahmetin en be-
liğ bir lisanı ve dellâlı olan ve “rahmeten lilâlemîn” ün-
vanıyla kur’ân’da tesmiye edilen
(1)
resul-i ekrem Aley-
hissalâtü Vesselâmın sünnetidir ve tebaiyetidir. Ve bu
rahmeten lilâlemîn olan rahmet-i mücessemeye vesile
ise, salâvattır.
(2)
evet, salâvatın manası rahmettir. Ve o zîhayat müces-
sem rahmete rahmet duası olan salâvat ise, o rahmeten
lilâlemînin vusulüne vesiledir. öyle ise, sen, salâvatı ken-
dine o rahmeten lilâlemîne ulaşmak için vesile yap ve o
zatı da rahmet-i rahman’a vesile ittihaz et. Umum üm-
metin, rahmeten lilâlemîn olan Aleyhissalâtü Vesselâm
hakkında, hadsiz bir kesretle rahmet manasıyla salâvat
getirmeleri, rahmet ne kadar kıymettar bir hediye-i İlâhi-
ye ve ne kadar geniş bir dairesi olduğunu parlak bir su-
rette ispat eder.
elhâsıl:
Hazine-i rahmetin en kıymettar pırlantası ve
kapıcısı zat-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm olduğu
gibi, en birinci anahtarı dahi
p
º« /
Ms
ôdG p
ø'
ªr
Ms
ôdG $G p
º``````° r
ùp
H
’dir.
Ve en kolay bir anahtarı da salâvattır.
Lem’aLar | 265 |
o
n
d
ördÜncÜ
l
em
’
a
lisan:
dil.
mana:
anlam.
misal:
örnek, numune.
mücessem:
cisimlenmiş.
mümessil:
temsilci.
nihayetsiz:
sonsuz.
pırlanta:
parlak, kıymetli elmas.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
bağışlama, şefkat gösterme.
rahmeten li’l-Âlemîn:
âlemlere
rahmet olarak gönderilen Hz. Mu-
hammed (asm)
rahmet-i mücesseme:
cisimleş-
miş rahmet, yağmur gibi maddî
vücut giymiş rahmet.
rahmet-i rahman:
Rahman olan
Allah’ın rahmeti, mahlûkata son-
suz şefkat ve merhametle mu-
amele eden Allah’ın rahmeti.
resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rîm olan peygamber, Hz. Muham-
med (asm).
salâvat:
Hz. Muhammed’e (asm)
rahmet ve esenlik dileme, ona sa-
lât ve selâm etme.
suret:
biçim, tarz.
sünnet:
Hz. Muhammed’in (asm)
Müslümanlara örnek olan müba-
rek söz, fiil ve emirleri.
Şems-i ezel ve ebed:
bütün za-
manlar ve mekânları isimleriyle
aydınlatan, zaman ve mekânla da
kayıtlı olmayan Cenab-ı Hak. te-
baiyet: tâbilik, tâbi olma, uyma.
tesmiye:
isimlendirme.
umum:
bütün.
ümmet:
bütün Müslümanlar.
ünvan:
ad.
vasıta:
aracılık.
vesile:
vasıta, aracılık.
vusul:
kavuşma, ulaşma.
zat:
azamet ve ululuk sahibi kişi.
zat-ı ahmediye:
Hz. Peygambe-
rin zatı, kişiliği.
Zat-ı akdes:
en mukaddes zat,
her türlü kusur ve noksandan
uzak ve pak olan zat; Allah.
zîhayat:
hayat sahibi.
ziya-i rahmet:
ilâhî rahmet ışığı.
akis:
yansıma.
aleyhissalâtü vesselâm:
“Sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun,” anlamında Peygamberi-
miz Hz. Muhammed’in (asm)
âyine:
ayna.
beliğ:
belâgatla anlatılan, düz-
gün ve sanatlı.
cilve:
görüntü, tecelli.
çendan:
gerçi.
dellâl:
ilân edici.
ebedî:
zevalsiz, sonsuz, sürek-
li, hiç son bulmayacak şekilde
süren.
elhâsıl:
netice itibarıyla, sonuç
olarak.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hazine-i nur:
nur hazinesi.
hazine-i rahmet:
rahmet ha-
zinesi.
hediye-i İlâhiye:
İlâhî arma-
ğan.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
ittihaz:
edinme.
kesret:
çokluk.
kıymettar:
değerli, kıymetli.
1.
Bkz. Enbiya Suresi, 107: “Seni de ancak âlemlere bir rahmet olarak gönderdik.”
2.
Bkz. Ahzab Suresi, 56: “Peygambere Allah rahmet eder, melekler de dua eder. Ey iman eden-
ler, siz de teslimiyetle ona salât ve selâm getirin.”