Lem'alar - page 260

ey insan! Hiç mümkün müdür ki, sana bu simayı ve-
ren ve o simada böyle bir sikke-i rahmeti ve bir hatem-i
ehadiyeti vazeden zat, seni başıboş bıraksın; sana ehem-
miyet vermesin, senin harekâtına dikkat etmesin, sana
müteveccih olan bütün kâinatı abes yapsın, hilkat şece-
resini meyvesi çürük, bozuk, ehemmiyetsiz bir ağaç yap-
sın, hem hiçbir cihetle şüphe kabul etmeyen ve hiçbir ve-
cihle noksaniyeti olmayan, güneş gibi zahir olan rahme-
tini ve ziya gibi görünen hikmetini inkâr ettirsin? Hâşâ!
ey insan! Bil ki, o rahmetin arşına yetişmek için bir mi-
raç var. o miraç ise,
p
º« /
Ms
ôdG p
ø'
ªr
Ms
ôdG $G p
º° r
ùp
H
’dir. Ve bu mi-
raç ne kadar ehemmiyetli olduğunu anlamak istersen,
kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın yüz on dört surelerinin başları-
na ve hem bütün mübarek kitapların iptidalarına ve
umum mübarek işlerin mebdelerine bak. Ve besmelenin
azamet-i kadrine en kat’î bir hüccet şudur ki, İmam-ı Şafiî
(
rA
) gibi çok büyük müçtehitler demişler: “Besmele tek
bir ayet olduğu hâlde, kur’ân’da yüz on dört defa nazil
olmuştur.”
(1)
DörDüNCü Sır:
Hadsiz kesret içinde vahidiyet tecel-
lisi, hitab-ı
(2)
o
óo
Ñ r
©n
f n
?É s
jp
G
demekle herkese kâfi gelmiyor; fi-
kir dağılıyor. Mecmuundaki vahdet arkasında zat-ı eha-
diyeti mülâhaza edip,
(3)
o
Ú/
©n
à° r
ùn
f n
?É s
jp
Gn
h o
óo
Ñ r
©n
f n
?É s
jp
G
demeye kü-
re-i arz vüs’atinde bir kalb bulunmak lâzım geliyor. Ve bu
sırra binaen, cüz’iyatta zahir bir surette sikke-i ehadiyeti
abes:
boş, lüzumsuz ve gayesiz.
arş:
göğün en yüksek katı.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
azamet-i kadir:
kıymetin büyük-
lüğü.
besmele:
Bismillâhirrahmanirra-
hîm (Rahman ve Rahîm olan Al-
lah’ın adıyla.) cümlesinin adı.
binaen:
-den dolayı.
cihet:
yön, vecih.
cüz’iyat:
ufak tefek şeyler.
ehemmiyet:
önem.
ehemmiyetli:
önemli.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hâşâ:
asla.
hatem-i ehadiyet:
ehadiyet müh-
rü, Allah’ın birliğini gösteren mü-
hür.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bilgi.
hilkat:
yaratılış.
hitap:
birine söz söyleme, nutuk.
hüccet:
delil, bürhan.
inkâr:
kabul ve tasdik etmeme,
inanmama.
iptida:
başlangıç.
kâfi:
yeter.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar,
evren.
kat’î:
kesin.
kesret:
çokluk.
Kur’ân-ı mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
rîm.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
lâzım:
gerekli, lüzumlu.
mebde:
başlangıç.
mecmu:
toplam.
miraç:
merdiven.
mübarek:
feyizli, bereketli.
müçtehit:
içtihat eden.
mülâhaza:
dikkatle ve teferruatıy-
la, inceden inceye bakma, düşün-
me.
müteveccih:
yönelen.
nazil:
nüzul eden, inici.
noksaniyet:
eksiklik, noksanlık.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
bağışlama, şefkat gösterme.
sikke-i ehadiyet:
Allah’ın isimle-
rine mazhar olmakla değerli kıldı-
ğı her bir şeyde birliğinin tecelli
etmesi manasındaki sıfâtını gös-
teren hususî işaret, alâmet,
damga.
sikke-i rahmet:
rahmet sik-
kesi, Allah’ın rahmet, acıma,
esirgeme alâmeti.
sima:
yüz.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldı-
ğı 114 bölümden her biri.
suret:
biçim, tarz.
şecere:
ağaç.
tecelli:
görüntü, cilve.
umum:
bütün.
vahdet:
birlik.
vahidiyet:
Cenab-ı Hakkın
isim ve sıfatlarının birliği ve
kâinatı kuşatması.
vaz’ etme:
koyma.
vecih:
yön, cihet.
vüs’at:
genişlik, bolluk.
zahir:
açık.
zat:
azamet ve ululuk sahibi
kişi.
Zat-i ehadiyet:
Allah’ın her bir
eserindeki birlik yansıması,
birlik sahibi olan Allah.
ziya:
ışık.
1.
Şafiî, el-Ümm, 1:208; Gazalî, Müstasfâ, 1:82; Cevzî, TahkikfîEhadisi’l-Hilâf, 1:345-347.
2
. Ancak Sana kulluk ederiz... (Fatiha Suresi: 5.)
3
. Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz. (Fatiha Suresi: 5.)
o
n
d
ördÜncÜ
l
em
a
| 260 | Lem’aLar
1...,250,251,252,253,254,255,256,257,258,259 261,262,263,264,265,266,267,268,269,270,...1406
Powered by FlippingBook