Lem'alar - page 255

Biri
: kâinatın heyet-i mecmuasındaki teavün, tesa-
nüt, teanuk, tecavüpten tezahür eden sikke-i kübra-i ulû-
hiyettir ki,
(1)
$G p
º``````` r
°ùp
H
ona bakıyor.
İkincisi
: küre-i arz simasında nebatat ve hayvanatın
tedbir ve terbiye ve idaresindeki teşabüh, tenasüp, inti-
zam, insicam, lütuf ve merhametten tezahür eden sikke-i
kübra-i rahmaniyettir ki,
(2)
p
ø'
ªr
Ms
ôdG $G p
º`` r
°ùp
H
ona bakıyor.
Sonra
, insanın mahiyet-i camiasının simasındaki le-
taif-i re’fet ve dekaik-ı şefkat ve şuaat-ı merhamet-i
İlâhiyeden tezahür eden sikke-i ulya-i rahîmiyettir ki,
p
º« /
Ms
ôdG p
ø'
ªr
Ms
ôdG $G p
º```````° r
ùp
H
’deki
(3)
p
º«/
Ms
ôdn
G
ona bakıyor.
demek,
p
º« /
Ms
ôdG p
ø'
ªr
Ms
ôdG $G p
º`````° r
ùp
H
sahife-i âlemde bir sa-
tır-ı nuranî teşkil eden üç sikke-i ehadiyetin kudsî ünvanı-
dır ve kuvvetli bir haytıdır ve parlak bir hattıdır. Yani,
p
º« /
Ms
ôdG p
ø'
ªr
Ms
ôdG $G p
º````````° r
ùp
H
yukarıdan nüzul ile, semere-i kâ-
inat ve âlemin nüsha-i musağğarası olan insana ucu da-
yanıyor. Ferşi arşa bağlar; insanî arşa çıkmaya bir yol
olur.
İKİNCİ Sır:
kur’ân-ı Mu’cizülbeyan, hadsiz kesret-i
mahlûkatta tezahür eden vahidiyet içinde ukulü boğma-
mak için, daima o vahidiyet içinde ehadiyet cilvesini gös-
teriyor. Yani, meselâ, nasıl ki güneş, ziyasıyla hadsiz eş-
yayı ihata ediyor. Mecmu-i ziyasındaki güneşin zatını
Lem’aLar | 255 |
o
n
d
ördÜncÜ
l
em
a
lamalarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
rîm.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
letaif-i re’fet:
şefkat ve merha-
metin güzellikleri, incelikleri.
lütuf:
iyilik, ihsan.
mahiyet-i camia:
çok manaları,
vasıfları içinde toplayan mahiyet,
kabiliyet.
mecmu-i ziya:
ışığın toplamı, ışı-
ğın hepsi.
merhamet:
acımak, şefkat göster-
mek, esirgemek.
meselâ:
örneğin.
nebatat:
bitkiler.
nüsha-i musağğara:
küçültülmüş
nüsha.
nüzul:
yukarıdan inme, iniş.
sahife-i âlem:
âlem sayfası.
satır-ı nuranî:
parlak ve nurlu sa-
tır.
semere-i kâinat:
kâinatın seme-
resi, neticesi, meyvesi.
sikke-i ehadiyet:
Allah’ın isimle-
rine mazhar olmakla değerli kıldı-
ğı her bir şeyde birliğinin tecelli
etmesi manasındaki sıfâtını gös-
teren hususî işaret, alâmet.
sikke-i kübra-i rahmaniyet:
Al-
lah’ın, “çok merhametli ve her şe-
yin münasip rızkını verme” mana-
sındaki sıfâtını gösteren en büyük
mühür.
sikke-i kübra-i ulûhiyet:
Allah’ın,
her şeyin ilâhı olduğunu gösteren
en büyük mühür.
sikke-i ulya-i rahîmiyet:
Allah’ın
rahmet edici sıfâtının yüce müh-
rü.
sima:
yüz.
şuaat-i merhamet-i İlâhiye:
Al-
lah’ın merhametinin şuaları, parıl-
tıları.
teanuk:
birbirine sarılma.
teavün:
yardımlaşma.
tecavüp:
karşılıklı cevap verme.
tedbir:
idare etme, çekip çevirme.
tenasüp:
uygunluk.
terbiye:
besleme, yetiştirme, bü-
yütme.
tesanüt:
dayanışma.
teşabüh:
birbirine benzeme, ben-
zeşme.
teşkil:
meydana getirme.
tezahür:
ortaya çıkma, belirme,
görünme.
ukul:
akıllar, zihinler, uslar.
ünvan:
ad, isim.
vahidiyet:
birlik, teklik.
zat:
kendi.
ziya:
ışık.
âlem:
dünya, cihan.
arş:
göğün en yüksek katı.
cilve:
görüntü, tecelli.
daima:
her vakit, sürekli.
dekaik-i şefkat:
şefkat ince-
likleri, derinlikleri.
ehadiyet:
Allah’ın her bir şey-
de birliğinin tecelli etmesi, Al-
lah’ın birliği.
Ferş:
yeryüzü, zemin.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hayt:
iplik.
hayvanat:
hayvanlar.
hey’et-i mecmua:
bir şeyin
teferruatına ve cüzlerine ba-
kılmaksızın bütününün göster-
diği hâl ve manzara.
idare:
bir işi yürütme, çekip
çevirme.
ihata:
kuşatma.
insanî arş:
insanların ulaşabi-
leceği en yüksek derece.
insicam:
birbiriyle uyuşma,
uygunluk.
intizam:
düzgünlük, tertipli ol-
ma.
kesret-i mahlûkat:
yaratılmış-
ların çokluğu.
kudsî:
mukaddes, yüce.
Kur’ân-ı mu’cizülbeyan:
açık-
1.
Allah’ın adıyla.
2.
Dünyada mü’min ve kâfir ayırt etmeden rızık verici Rahman olan Allah’ın adıyla.
3
. Yarattıklarına karşı pek merhametli ve şefkatli olan Rahîm.
1...,245,246,247,248,249,250,251,252,253,254 256,257,258,259,260,261,262,263,264,265,...1406
Powered by FlippingBook