Lem'alar - page 245

Bu defaki sualinizde diyorsunuz ki
: “Hocalar diyorlar:
Arz öküz ve balık üstünde duruyor
.’ Hâlbuki arz, mual-
lâkta bir yıldız gibi gezdiğini coğrafya görüyor. ne öküz
var, ne de balık?”
Elcevap
: İbni Abbas (
rA
) gibi zatlara isnat edilen sahih
bir rivayet var ki, resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm-
dan sormuşlar: “dünya ne üstündedir?” Ferman etmiş:
(1)
p
äƒo
?r
Gn
h p
Qr
ƒ s
ãdG n
¤n
Y
Bir rivayette, bir defa
(2)
p
Qr
ƒ s
ãdG n
¤n
Y
demiş, diğer defada
(3)
p
äƒo
?r
G n
¤n
Y
demiştir. Muhaddislerin bir kısmı, İsrailiyat-
tan alınma ve eskiden beri nakledilen hurafevari hikâye-
lere bu hadisi tatbik etmişler. Hususan Benîisrail âlimleri-
nin Müslüman olanlarından bir kısmı, kütüb-i sabıkada
sevr
ve
hut
hakkında gördükleri hikâyeleri hadise tatbik
edip, hadisin manasını acip bir tarza çevirmişler. Şimdi-
lik bu sualinize dair gayet mücmel üç esas ve üç Vecih
söylenecek.
Birinci esas:
Benîisrail ulemasının bir kısmı Müslüman
olduktan sonra, eski malûmatları dahi onlarla beraber
Müslüman olmuş, İslâmiyete mal olmuş. Hâlbuki o eski
malûmatlarında yanlışlar var. o yanlışlar elbette onlara
aittir, İslâmiyete ait değildir.
İkinci esas:
teşbih ve temsiller, havastan avama geç-
tikçe, yani, ilmin elinden cehlin eline düştükçe, mürur-i
zamanla hakikat telâkki edilir.
Lem’aLar | 245 |
o
n
d
ördÜncÜ
l
em
a
hakikat:
gerçek, doğru.
hâlbuki:
oysa ki.
havas:
okumuşlar, bilginler, âlim-
ler.
hikâye:
öykü, olmuş veya olması
mümkün olayları yazılı veya söz-
lü olarak anlatma.
hurafevari:
uydurulmuş hikâye
gibi.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hut:
balık.
İslâmiyet:
Müslümanlık.
isnat:
dayandırma.
İsrailiyat :
zamanla hurafeye dö-
nüşmüş. Yahudilikten kalma hikâ-
yeler, hâdiseler. İsrailoğullarına
mahsus hikâyeler.
kütüb-i sabıka:
(Kur’ân’dan evvel)
geçmişteki kitaplar.
malûmat:
bilgiler.
mana:
anlam.
muallâk:
boşluk, feza.
muhaddis:
hadis ilmiyle uğraşan
âlim.
mücmel:
kısa ve az sözle ifade
edilmiş, öz.
mürur-i zaman:
zamanın geçme-
si, zamanla.
müslüman:
İslâm dinine girmiş,
Müslim.
nakledilme:
taşıma, bir yerden bir
yere taşıma, ulaştırma.
resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rîm olan peygamber, Hz. Muham-
med (asm).
rivayet:
Peygamberimizden işiti-
lenleri veya Sahabeden duyulan-
larının nakledilmesi, hadis.
sahih:
doğru.
sevr:
öküz.
sual:
soru.
tarz:
biçim.
tatbik:
uygulama.
telâkki:
anlama, kabul etme.
temsil:
örnek getirme.
teşbih:
benzetme sanatı.
ulema:
âlimler, bilginler.
vecih:
cihet, yön, yüz.
zat:
kişi, şahıs.
acip:
garip, tuhaf.
aleyhissalâtü vesselâm:
“Sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun,” anlamında Peygamberi-
miz Hz. Muhammed’in (asm)
âlim:
bilgin.
arz:
yer, dünya.
avam:
kültürlü, yüksek taba-
kadan olmayan, normal halk
tabakası.
Beni İsrail:
İsrail oğulları.
cehil:
cahillik, bilmezlik, ilim-
den mahrum olmaklık.
coğrafya:
yeryüzünün tabiî,
beşerî, iktisadî, ziraî durumla-
rını, yer yüzü şekillerini, iklim
vb. yönlerini inceleyen ilim da-
lı.
dair:
alâkalı, ilgili.
esas:
asıl, temel.
ferman:
emir, buyruk.
gayet:
son derece.
hadis:
Hz. Muhammed’e (asm)
ait söz, emir, fiiller.
1.
Dünya öküz ve balık üzerindedir. (Hâkim, Müstedrek, 4:636; Münzirî, TergipveTerhip, 4:257;
Heysemî, Mecmaü'z-Zevaid, 8:131; İbni Hacer, Metalibü’l-Âliye, 3:391; İbnü'l-Cevzî, el-Munta-
zam, 1:172.
2.
Öküz üzerinde.
3.
Balık üzerinde.
1...,235,236,237,238,239,240,241,242,243,244 246,247,248,249,250,251,252,253,254,255,...1406
Powered by FlippingBook