İşte, hakaik-ı imaniye o saraydır. Her bir delil, bir anah-
tardır; ispat ediyor, kapıyı açıyor. Bir tek kapının kapalı
kalmasıyla o hakaik-ı imaniyeden vazgeçilmez ve inkâr
edilemez. Şeytan ise, bazı esbaba binaen, ya gaflet veya
cehalet vasıtasıyla kapalı kalmış olan bir kapıyı gösterir;
ispat edici bütün delilleri nazardan ıskat ediyor. “İşte bu
saraya girilmez. Belki saray değildir, içinde bir şey yok-
tur” der, kandırır.
İşte, ey şeytanın desiselerine müptelâ olan bîçare in-
san! Hayat-ı diniye, hayat-ı şahsiye ve hayat-ı içtimaiye-
nin selâmetini dilersen ve sıhhat-i fikir ve istikamet-i nazar
ve selâmet-i kalb istersen, muhkemat-ı kur’âniyenin mi-
zanlarıyla ve sünnet-i seniyenin terazileriyle a’mal ve ha-
tıratını tart. Ve kur’ân’ı ve sünnet-i seniyeyi daima reh-
ber yap. Ve
(1)
p
º«/
Ls
ôdG p
¿Én
£r
«°s
ûdG n
øp
e $Ép
H o
Pƒo
Yn
G
de, Cenab-ı
Hakka ilticada bulun.
İşte, bu on üç İşaret, on üç anahtardır. kur’ân-ı Mu’ci-
zülbeyan’ın en ahirki suresi ve
p
º«/
Ls
ôdG p
¿Én
£r
«°s
ûdG n
øp
e $Ép
H o
Pƒo
Yn
G
’in mufassalı ve madeni olan
(2)
p
º«/
Ms
ôdG p
ø'
ªr
Ms
ôdG $G p
º°r
ùp
H $Ép
H o
ò«/
©n
à°r
Sn
G
@¢p
SÉs
ædG p
¬'
dp
G @¢p
SÉs
ædG p
?p
?n
e@¢p
SÉs
ædG u
Ün
ôp
H o
Pƒo
Yn
G r
?o
b
¢o
Sp
ƒr
°Sn
ƒo
j …/
òs
dn
G @¢p
SÉs
æ`n
ÿr
G ¢p
SGn
ƒr
°Sn
ƒr
dG p
q
ôn
°T r
øp
e
(3)
¢p
SÉs
ædGn
h p
ás
æp
÷r
G n
øp
e@¢p
SÉs
ædG p
Qho
ó°o
U»/
a
ahir:
son.
a’mal:
ameller, işler.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
binaen:
-den dolayı.
cehalet:
cahillik, bilgisizlik, İlâhî
hakikatlerden habersiz olma.
Cenab-ı Hak:
doğru, gerçek, Hak-
kın tâ kendisi olan şeref ve aza-
met sahibi Allah.
delil:
bir meseleyi ispata yarayan
şey.
desise:
hile, aldatmaca.
esbap:
sebepler.
gaflet:
dikkatsizlik, Allah’tan uzak-
laşıp nefsinin arzularına dalmak.
hakaik-ı imaniye:
iman hakikat-
leri.
hatırat:
hatıra gelenler, düşünce-
ler.
hayat-ı diniye:
dinî hayat.
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayatı.
hayat-ı şahsiye:
şahsa ait hayat,
kişisel hayat.
iltica:
sığınma.
inkâr etmek:
kabul ve tasdik et-
memek, inanmamak.
ıskat etmek:
düşürmek.
ispat etmek:
doğruyu delil göste-
rerek ortaya koymak.
istikamet-i nazar:
doğru görüş.
Kur’ân-ı mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
rîm.
maden:
kaynak.
mizan::
terazi, ölçü.
mufassal:
ayrıntılı olarak açıkla-
yıp anlatan.
muhkemat-ı Kur’âniye:
manası
gayet açık, net ve sağlam olan
Kur’ân hükümleri, ayetleri.
müptelâ:
tutulmuş, düşkün.
nazar:
bakış, fikir, düşünce; iti-
bar, değer.
rehber:
yol gösterici, birinin
doğruyu bulması için yardım-
cı olan.
selâmet:
kurtuluş, dert ve sı-
kıntıdan uzak olma.
selâmet-i kalb:
kalbin korku
ve endişeden uzak olması.
sıhhat-i fikir:
fikrin sağlamlı-
ğı, sağlıklı düşünce.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldı-
ğı 114 bölümden her biri.
sünnet-i seniye:
Hz. Muham-
med’in (asm) yüce sünneti;
yüksek hâl, söz, tavır ve dav-
ranışları.
vasıta:
aracılık.
1.
Allah’ın rahmetinden kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım.
2.
Allah’a sığınırım, Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla başlarım.
3.
De ki: Sığınırım insanların Rabbine • İnsanların Melik’ine • İnsanların İlâhına • İnsanların
kalbine sinsice vesvese verenlerin şerrinden • Cinden ve insanlardan olan şeytanların şer-
rinden (Nâs Suresi: 1- 6.)
o
n
Ü
çÜncÜ
l
em
’
a
| 242 | Lem’aLar