Meselâ, küçüklüğümde kamer tutuldu. Ben valideme
dedim:
“neden ay böyle oldu?”
dedi: “Yılan yutmuş.”
dedim: “daha görünüyor?”
dedi: “Yukarıda yılanlar cam gibi olup içlerinde bulu-
nan şeyi gösterirler.”
Bu çocukluk hatırasını çok zaman tahattur ediyordum.
Ve der idim ki: “Bu kadar hakikatsiz bir hurafe, validem
gibi ciddî zatların lisanında nasıl geziyor?” diye düşünür-
düm. tâ, felekiyat fennini mütalâa ettiğim vakit gördüm
ki, validem gibi öyle diyenler, bir teşbihi hakikat telâkki
etmişler. Çünkü, derecat-ı şemsiyenin medarı olan “mın-
tıkatü’l-büruc” tabir ettikleri daire-i azîme, menazil-i ka-
meriyenin medarı bulunan mail-i kamer dairesi birbiri üs-
tüne geçmekle, o iki daire, her biri iki kavis şeklini ver-
miş. o iki kavse felekiyyun uleması lâtif bir teşbih ile bü-
yük iki yılan namı olan “tinnîneyn” namını vermişler. İş-
te, o iki dairenin tekatu noktasına, “baş” manasına “re’s,”
diğerine “kuyruk” manasına “zenep” demişler. kamer
re’se ve şems zenebe geldiği vakit, felekiyyun ıstılahınca
“haylûlet-i arz” vuku bulur. Yani, küre-i arz, tam ikisinin
ortasına düşer. o vakit kamer hasfolur. sabık teşbih ile
“kamer tinnînin ağzına girdi” denilir. İşte bu ulvî ve ilmî
teşbih, avamın lisanına girdikçe, mürur-i zamanla, kame-
ri yutacak koca bir yılan şeklini almış.
avam:
kültürlü, yüksek tabaka-
dan olmayan, âlim olmayan sıra-
dan halk tabakası.
ciddî:
ağırbaşlı, gerçekçi.
daire-i azîme:
arzın merkezinden
geçerek sema küresini kesen her
hangi bir düzlemin kestiği ara ke-
sit.
derecat-i şemsiye:
güneşin girdi-
ği burçlar dairesi.
felekiyat:
astronomi ilmi, gök bi-
limi.
felekiyyun:
astronomlar, uzay bil-
ginleri.
fen:
tecrübî, ispatla meydana gel-
miş ilimlere verilen genel ad.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakikatsiz:
esassız.
hasf:
ayın tutulması.
o
n
d
ördÜncÜ
l
em
’
a
| 246 | Lem’aLar
hatıra:
anı.
haylûlet-i arz:
ay tutulması.
hurafe:
dinin aslına uymayan,
uydurma, batıl inanış.
ilmî:
ilme dair.
ıstılah:
her hangi bir ilim, fen
veya sanat alanında, o alana
ait bir kavramı ifade etmek
amacıyla kullanılan ve sözlük
anlamından farklı bir anlam
taşıyan kelime.
kamer:
ay.
kavis:
yay şeklinde, daire eği-
mi.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
lâtif:
hoş, güzel.
lisan:
dil.
mail-i kamer:
ayın yörüngesi.
mana:
anlam.
medar:
yörünge.
menazil-i kameriye:
ayın gir-
diği, gezdiği menziller.
meselâ:
örneğin.
mıntıkatü’l-büruc:
on iki bur-
cun bulunduğu tutulma daire-
si.
mürur-i zaman:
zamanın geç-
mesi, zamanla.
mütalâa:
tetkik, araştırma.
re’s:
baş.
sabık:
geçen, geçmiş.
şems:
güneş.
tabir:
ifade.
tahattur:
hatıra getirme.
tekatu:
kesişme.
telâkki:
anlama, kabul etme.
teşbih:
benzetme sanatı.
tinnîn:
büyük yılan.
tınnıneyn:
iki yılan şeklinde.
ulema:
âlimler, bilginler.
ulvî:
yüksek, yüce.
valide:
ana, anne.
vuku:
olma, meydana gelme.
zat:
kişi, şahıs.
zeneb:
kuyruk.