evet, bütün kâinatı bir saray, bir ev gibi muntazam ida-
re eden ve yıldızları zerreler gibi hikmetli ve kolay çevi-
ren ve gezdiren ve zerratı muntazam memurlar gibi istih-
dam eden zat-ı Akdes-i İlâhî’nin şeriki, naziri, zıddı, nid-
di olmadığı gibi,
(1)
o
Ò/
°ün
Ñr
dG o
™«/
ª s
°ùdG n
ƒo
gn
h l
A r
?n
T /
¬p
?r
ãp
ªn
c
n
¢ùr
«n
d
sır-
rıyla, sureti, misli, misali, şebihi dahi olamaz. Fakat,
(2)
o
º«/
µn
?r
G o
õj /
õn
©r
dG n
ƒo
gn
h ¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ª s
°ùdG ?p
a '
¤r
Yn
’r
G o
?n
ãn
Ÿr
G o
¬n
dn
h
sırrıyla, mesel ve temsil ile şuunatına ve sıfât ve esması-
na bakılır. demek, mesel ve temsil, şuunat nokta-i naza-
rında vardır.
Şu mezkûr hadis-i şerifin çok makasıdından birisi şu-
dur ki:
İnsan, ism-i
Rahman
’ı tamamıyla gösterir bir surette-
dir. evet, sabıkan beyan ettiğimiz gibi, kâinatın simasın-
da bin bir ismin şualarından tezahür eden ism-i
Rahman
göründüğü gibi ve zemin yüzünün simasında rububiyet-i
mutlaka-i İlâhiyenin hadsiz cilveleriyle tezahür eden ism-i
Rahman
gösterildiği gibi, insanın suret-i camiasında,
küçük bir mikyasta, zeminin siması ve kâinatın siması gi-
bi yine o ism-i
Rahman
’ın cilve-i etemmini gösterir
demektir.
Hem işarettir ki, zat-ı rahmanirrahîm’in delilleri ve
âyineleri olan zîhayat ve insan gibi mazharlar, o kadar o
zat-ı Vacibü’l-Vücud’a delâletleri kat’î ve vazıh ve zahir-
dir ki, güneşin timsalini ve aksini tutan parlak bir âyine
parlaklığına ve delâletinin vuzuhuna işareten, “o âyine
Lem’aLar | 263 |
o
n
d
ördÜncÜ
l
em
’
a
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar.
kat’î:
kesin.
makasıd:
maksatlar, gayeler.
mazhar:
görünme yeri.
mesel:
örnek, benzer, numune.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen.
mikyas:
ölçek.
misal:
eş, benzer.
misil:
benzer, eş.
muntazam:
intizamlı, düzgün.
nazir:
benzer olan.
nit:
benzer, eş, nazir.
nokta-i nazar:
bakış açısı.
rububiyet-i mutlaka-i İlâhiye:
her şeyin ilâhı ve ma’budu olan
Allah’ın terbiye ediciliği.
sabıkan:
bundan önce, az önce.
sıfât:
nitelik, vasıf.
sima:
yüz.
suret:
biçim, görünüş, şekil.
suret:
biçim, görünüş.
suret-i camia:
çok şeylerle alâkalı
ve çok mana ve özellikleri ken-
dinde toplayan suret.
şebih:
benzer.
şerik:
ortak.
şua:
ışın.
şuunat:
işler.
tecelli:
görünme, yansıma.
temsil:
misal, örnek.
tezahür:
ortaya çıkma, görünme.
timsal:
örnek.
vazıh:
açık, aşikâr.
vuzuh:
vazıh olma hâli, açıklık.
zahir:
açık.
Zat-i akdes-i İlâhî:
en kudsî ve
en mübarek sıfatların sahibi olan
Allah.
Zat-ı rahmanirrahîm:
yardım, ih-
san ve merhamet sahibi olan Al-
lah.
Zat-ı Vacibü’l-Vücud:
varlığı mut-
laka gerekli olan zat, Cenab-ı Al-
lah.
zemin:
yeryüzü.
zerrat:
zerreler.
zerre:
pek ufak parça.
zîhayat:
hayat sahibi.
akis:
yansıma.
âyine:
ayna.
beyan:
anlatma, izah.
cilve:
görüntü, tecelli.
cilve-i etem:
tam ve mükem-
mel tecelli.
delâlet:
delil olma, gösterme.
delil:
nişan, emare, bürhan.
esma:
isimler.
hadis-i şerif:
Peygamberimiz-
den aktarılan sözlerin genel
adı.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bil-
gi.
idare:
bir işi yürütme, çekip
çevirme.
ism-i rahman:
bütün mahlû-
katı rahmet ve merhametle
kuşatan ve kendisine itaat
eden-etmeyen diye ayırt et-
meden herkese her türlü ih-
sanda bulunan manasında Ce-
nab-ı Hakka ait isim.
istihdam:
bir hizmette kullan-
ma, hizmete alma.
işareten:
işaret ederek.
1
. Onun hiçbir benzeri yoktur. O her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi hakkıyla görendir. (Şûra
Suresi: 11.)
2
. Göklerde ve yerde tecelli eden en yüce sıfatlar Onundur. Onun kudreti her şeye galiptir; O
her şeyi hikmetle yapar. (Rum Suresi: 27.)