Lem'alar - page 229

hikmet-i İlâhiye kanununa ve kâinattaki şeriat-ı fıtriye-i
kübraya müraat ve itaati göstersin.
ONUNCU İŞaret
İblisin en mühim bir desisesi, kendini, kendine tâbi
olanlara inkâr ettirmektir. Şu zamanda, hususan maddiy-
yunların felsefeleriyle zihni bulananlar bu bedihî mesele-
de tereddüt gösterdikleri için, şeytanın bu desisesine kar-
şı bir iki söz söyleyeceğiz. Şöyle ki:
İnsanlarda şeytan vazifesini gören cesetli ervah-ı habi-
se bilmüşahede bulunduğu gibi, cinnîden cesetsiz ervah-ı
habise dahi bulunduğu, o kat’iyettedir. eğer onlar maddî
ceset giyseydiler, bu şerir insanların aynı olacaktılar. Hem
eğer bu insan suretindeki insî şeytanlar cesetlerini çıka-
rabilseydiler, o cinnî iblisler olacaktılar. Hatta bu şiddetli
münasebete binaendir ki, bir mezheb-i batıl hükmetmiş
ki, “İnsan suretindeki gayet şerir ervah-ı habise, öldükten
sonra şeytan olur.”
Malûmdur ki, âlâ bir şey bozulsa, edna bir şeyin bo-
zulmasından daha ziyade bozuk olur. Meselâ, nasıl ki süt
ve yoğurt bozulsalar yine yenilebilir. Yağ bozulsa yenil-
mez, bazen zehir gibi olur. öyle de, mahlûkatın en mü-
kerremi, belki en âlâsı olan insan, eğer bozulsa, bozuk
hayvandan daha ziyade bozuk olur. Müteaffin maddele-
rin kokusuyla telezzüz eden haşarat gibi ve ısırmakla ze-
hirlendirmekten lezzet alan yılanlar gibi, dalâlet bataklı-
ğındaki şerler ve habis ahlâklarla telezzüz ve iftihar eder
ve zulmün zulümatındaki zararlardan ve cinayetlerden
Lem’aLar | 229 |
o
n
Ü
çÜncÜ
l
em
a
malûm:
bilinen, belli.
meselâ:
örnek olarak.
mesele:
önemli konu.
mezheb-i batıl:
hak olmayan, ba-
tıl mezhep.
mühim:
önemli.
mükerrem:
ikram edilen, şerefli,
saygı değer.
münasebet:
ilgi, alâka, yakınlık.
müraat:
uyma, tatbik etme.
müteaffin:
bozulmuş, çürüyüp
kokuşmuş.
suret:
görünüş, şekil.
şer:
kötülük.
şeriat-ı fıtriye-i kübra:
Allah’ın ta-
biata koyduğu büyük kanun.
şerir:
şer işleyen, kötülük yapan.
tâbi olan:
boyun eğen, uyan.
telezzüz etmek:
lezzet almak.
tereddüt:
kararsızlık, bir konuda
şüphede kalma.
vazife:
görev.
zihin:
anlayış, kavrayış, dimağ.
ziyade:
çok, fazla.
zulüm:
haksızlık, kötülük, eziyet
etmek.
zulümat:
karanlıklar.
ahlâk:
huylar.
âlâ:
en iyi, en güzel, en yük-
sek.
bedihî:
açık, besbelli.
bilmüşahede:
görme derece-
sinde, görür şekilde.
binaen:
-den dolayı.
ceset:
vücut, beden.
cinayet:
öldürme derecesinde
ağır suç.
cinnî:
cin cinsinden olan.
dalâlet:
doğru yoldan, iman
ve İslâmiyetten ayrılmak.
desise:
hile, aldatmaca.
edna:
en aşağı, en bayağı.
ervah-ı habise:
habis, kötü
ruhlar.
felsefe:
görüş, düşünce.
gayet:
son derece, çok.
habis:
kötü, pis.
haşerat:
zararlı böcek, akrep
vb. hayvanlar
hikmet-i İlâhiye:
Allah’ın be-
lirli gayelere yönelik, faydalı
ve yerli yerinde iş gören hik-
meti.
hükmetme:
karar verme.
iblis:
şeytan.
iftihar etmek:
övünmek.
inkâr:
reddetme, inanmama,
kabul etmeme.
insî:
insan cinsinden olan.
itaat:
boyun eğme, uyma.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, bütün âlemler,
varlıklar.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
maddî:
cismanî; gözle görüle-
bilen, elle tutulabilen.
maddiyyun:
maddenin ezelî
ve ebedî olduğuna, sonradan
yaratılmamış bulunduğuna
inananlar, materyalistler.
mahlûkat:
Allah tarafından
yaratılanlar.
1...,219,220,221,222,223,224,225,226,227,228 230,231,232,233,234,235,236,237,238,239,...1406
Powered by FlippingBook