dünyada gayet cüz’î bir hapis korkusuyla kendini hilâf-ı
kanun her şeyden muhafaza eden adam, ebedî bir azab-ı
cehennemi ve Hâlık’ın gazabını nazar-ı ehemmiyete al-
mayacak derecede büyük günahları işlerse, elbette iman-
sızlığa delâlet eder.”
Elcevap
: Birinci şıkkın cevabı şudur ki:
kader risalesinde izah edildiği gibi,
halk-ı şer, şer de-
ğil; belki kesb-i şer, şerdir.
Çünkü, halk ve icat umum ne-
ticelere bakar. Bir şerrin vücudu çok hayırlı neticelere mu-
kaddeme olduğu için, o şerrin icadı, neticeler itibarıyla
hayır olur, hayır hükmüne geçer. Meselâ ateşin yüz ha-
yırlı neticeleri var. Fakat bazı insanlar, sû-i ihtiyârıyla ate-
şi kendilerine şer yapmakla, “Ateşin icadı şerdir” diye-
mezler. öyle de, şeytanların icadı, terakkiyat-ı insaniye
gibi çok hikmetli neticeleri olmakla beraber, sû-i ihtiyârıy-
la ve yanlış kesbiyle şeytanlara mağlûp olmakla, “Şeyta-
nın hilkati şerdir” diyemez. Belki o, kendi kesbiyle kendi-
ne şer yaptı.
evet, kesb ise, mübaşeret-i cüz’iye olduğu için, hususî
bir netice-i şerriyenin mazharı olur; o kesb-i şer, şer olur.
Fakat icat umum neticelere baktığı için, icad-ı şer, şer de-
ğil, belki hayırdır. İşte Mutezile bu sırrı anlamadıkları için,
“Halk-ı şer, şerdir; ve çirkinin icadı çirkindir” diye, Ce-
nab-ı Hakkı takdis için, şerrin icadını ona vermemişler,
dalâlete düşmüşler,
(1)
/
?pq
ô°n
Tn
h /
?p
ôr
«n
N p
Qn
ón
?r
dÉp
Hn
h
olan bir rükn-i
imaniyeyi tevil etmişler.
Lem’aLar | 219 |
o
n
Ü
çÜncÜ
l
em
’
a
siksiz anlatmak.
kesb:
kazanma; işleme.
kesb-i şer:
şerri, kötülüğü işleme.
mağlûp olmak:
yenilmek.
mazhar:
bir şeyin çıktığı yer, gö-
ründüğü yer.
meselâ:
örnek olarak.
muhafaza etmek:
korumak.
mukaddeme:
başlangıç.
mübaşeret-i cüz’iye:
az ve sınırlı
bir temas.
nazar-ı ehemmiyet:
önem vere-
rek bakma.
netice:
sonuç.
netice-i şer’iye:
şerli netice, kötü
sonuç.
rükn-i imaniye:
imanın şartı, esa-
sı.
sır:
gizli hakikat.
su-i ihtiyar:
kötü seçim, kötü ter-
cih.
şer:
kötülük.
takdis:
Allah’ın her türlü kusur ve
noksandan uzak olduğunu belirt-
mek.
terakkiyat-ı insaniye:
insanlığın
yükselmesi, ilerlemesi, gelişmesi.
tevil etmek:
yorumlamak.
umum:
bütün.
vücut:
varlık.
azab-ı cehennem:
cehennem
azabı.
Cenab-ı Hak:
doğru, gerçek,
Hakkın tâ kendisi olan şeref
ve azamet sahibi Allah.
cüz’î:
az, küçük.
dalâlet:
doğru ve hak yoldan
çıkmak.
delâlet etmek:
delil olmak,
göstermek.
derece:
ölçü.
ebedî:
sonsuz, devamlı.
gayet:
son derece, çok.
gazap:
hiddet, öfke.
günah:
Allah’ın emirlerine ay-
kırı davranış, dinî suç.
Hâlık:
her şeyi yoktan var
eden, yaratıcı; Allah.
halk:
yaratma.
halk-ı şer:
şerrin, kötülüğün,
yaratılması, var edilmesi.
hikmet:
fayda, gaye.
hilâf-ı kanun:
kanuna aykırı,
kanun dışı.
hilkat:
yaratılış.
hususî:
özel.
hükmüne:
yerine, değerine.
icad-ı şer:
şerri, kötülüğü ya-
ratmak.
icat:
yoktan var etme, yarat-
ma.
iman:
inanma, inanç, itikat.
itibarıyla:
açısından, yönün-
den.
izah etmek:
bir konuyu ay-
rıntılarıyla ortaya koymak, ek-
1.
Hayrı ve şerri ile kadere iman ettim.