evet, sünnet-i seniyeye ittiba, mutlaka gayet kıymet-
tardır. Hususan bid’aların istilâsı zamanında sünnet-i se-
niyeye ittiba etmek daha ziyade kıymettardır. Hususan fe-
sad-ı ümmet zamanında sünnet-i seniyenin küçük bir ada-
bına müraat etmek, ehemmiyetli bir takvayı ve kuvvetli
bir imanı ihsas ediyor. doğrudan doğruya, sünnete ittiba
etmek, resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı hatıra ge-
tiriyor. o ihtardan, o hatıra bir huzur-i İlâhî hatırasına in-
kılâp eder. Hatta en küçük bir muamelede, hatta yemek,
(1)
içmek
(2)
ve yatmak
(3)
adabında sünnet-i seniyeyi mü-
raat ettiği dakikada, o adî muamele ve o fıtrî amel, se-
vaplı bir ibadet ve şer’î bir hareket oluyor. Çünkü, o adî
hareketiyle resul-i ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ittiba-
ını düşünüyor ve şeriatın bir edebi olduğunu tasavvur
eder. Ve şeriat sahibi o olduğu hatırına gelir. Ve ondan,
şâri-i hakikî olan Cenab-ı Hakka kalbi müteveccih olur.
Bir nevi huzur ve ibadet kazanır.
İşte bu sırra binaen,
sünnet-i seniyeye ittibaı kendine
âdet eden, âdâtını ibadete çevirir, bütün ömrünü seme-
redar ve sevaptar yapabilir.
İkinciNükte
İmam-ı rabbanî Ahmed-i Farukî (
rA
) demiş ki: “
Ben
seyr-i ruhanîde kat-ı meratip ederken, tabakat-ı evliya
içinde en parlak, en haşmetli, en letafetli, en emniyetli,
adap:
usul, davranış kuralları.
âdât:
âdetler, davranışlar.
âdet:
alışkanlık, yol.
âdi:
bayağı, değersiz.
aleyhissalâtü vesselâm:
“Salât ve
selâm onun (Peygamberimizin)
üzerine olsun,” anlamında.
amel:
fiil, iş.
bid’a:
dinin aslına uymayan âdet-
ler.
binaen:
-den dolayı, -dayanarak.
Cenab-ı Hak::
Hakkın tâ kendisi
olan Allah.
ecir:
karşılık, sevap
edep:
terbiye, güzel ahlâk.
ehemmiyet:
pek önemli olma, de-
ğerlilik.
emniyet:
eminlik, güvenlik.
fesad-ı ümmet:
İslâm toplumu-
nun bozulması, imanın zayıflama-
sı, ibadetin terk edilmesi, günah-
ların yaygın biçimde işlenmesi gibi
kötü hâllere girmesi.
fıtrî:
tabiî, doğuştan olan.
gayet:
son derece.
haşmet:
ihtişam, gösterişlilik.
hatır:
zihin, fikir, hafıza.
hatıra:
hatıra gelen, anı.
hususan:
bilhassa, özellikle
huzur:
gönül ferahlığı, rahat.
huzur-i İlâhî:
Allah’ın huzuru.
ibadet:
Allah’a karşı kulluk vazi-
fesini yerine getirme.
ihsas:
hissettirme, sezdirme.
ihtar:
hatırlatma, uyarma.
iman:
inanç, inanma.
inkılâp:
dönüşüm, hâl değiştirme.
istilâ:
yayılma
ittiba:
tâbi olma, uyma.
kat-ı meratip::
mertebelerde yük-
selmek, ilerlemek.
kıymettar:
değerli.
letafet:
hoşluk, güzellik.
muamele:
iş, davranış.
müraat etme:
uymak, tatbik et-
mek.
müraat etmek:
uymak, tatbik et-
mek.
müteveccih:
teveccüh eden, yö-
nelen.
nevi:
çeşit, tür.
nükte:
ince söz ve mana.
resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rîm olan Hz. Muhammed (asm).
semeredar:
meyveli, neticeli.
sevap:
Allah tarafından veri-
len mükâfat.
sevaptar:
sevap kazandıran,
sevaplı.
seyr-i ruhanî:
ruhanî ve ma-
nevî âlemlerdeki seyir.
sünnet:
Hz. Muhammed’in
(asm) mübarek söz, fiil ve
emirleri.
sünnet-i seniye:
Hz. Muham-
med’in (asm) yüksek hâl, söz,
tavır ve tasvipleri.
şâri-i hakikî:
şeriatın kurucu-
su ve gerçek sahibi olan Al-
lah.
şehit:
Allah’ın ve yüce dininin
uğrunda mücadele edip öldü-
rülen Müslüman.Ó
şer’î:
İslâmiyetin temel kaide-
lerine uygun.
şeriat:
Hak din yolu, İslâm di-
ni.
tabakat-ı evliya:
velîlerin ta-
bakaları, mertebeleri.
takva:
Allah’ın emirlerini tu-
tup azabından korunma.
temessük:
yapışma, sıkıca tu-
tunma.
ziyade:
çok, fazla
1.
Tirmizî, Et’ime: 47; EbuDavud, Eşribe: 15; İbniMâce, Et’ime: 7; Müsned, 6:143, 207, 265.
2.
Buharî, Eşribe: 26; Müslim, Eşribe: 122-123; Tirmizî, Eşribe: 14.
3.
Buharî, Daavat: 8; Tirmizî, Daava: 29; EbuDavud, Edep: 177.
o
n
B
irinci
l
em
’
a
| 174 | Lem’aLar