Lem'alar - page 177

arkalarını çevirip beni terk ettiler, yalnız bıraktılar. Had-
siz bir deniz suretini alan ebed tarafındaki istikbale ruhum
sevk ediliyordu. o denize ister istemez atılmak lâzım ge-
liyordu. İşte o pek acip ve çok hazin hâlette iken, iman
ve kur’ân’dan gelen bir medetle,
r
?o
?n
a Gr
ƒs
dn
ƒn
J r
¿p
Én
a
(1)
p
º«/
¶n
©r
dG ¢p
Tr
ôn
©r
dG t
Ün
Q n
ƒo
gn
h o
âr
? s
c
n
ƒn
J p
¬r
«n
?n
Y n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’*G n
»p
Ñr
°ùn
M
ayeti imdadıma yetişti ve gayet emniyetli ve selâmetli bir
gemi hükmüne geçti. ruh kemal-i emniyetle ve sürurla,
o ayetin içine girdi.
evet, anladım ki, ayetin mana-i sarihinden başka bir
mana-i işarîsi beni teselli etti ki, sükûnet buldum ve sekî-
net verdi.
evet, nasıl ki, mana-i sarihi, resul-i ekrem Aleyhissa-
lâtü Vesselâma der: “eğer ehl-i dalâlet arka verip senin
şeriat ve sünnetinden i’raz edip kur’ân’ı dinlemeseler,
merak etme. Ve de ki: ‘Cenab-ı Hak bana kâfidir. ona
tevekkül ediyorum. sizin yerlerinize, ittiba edecekleri ye-
tiştirir. taht-ı saltanatı her şeyi muhittir; ne asiler hudu-
dundan kaçabilirler ve ne de istimdat edenler medetsiz
kalırlar!’”
öyle de, mana-i işarîsiyle der ki: “ey insan ve ey insa-
nın reisi ve mürşidi! eğer bütün mevcudat seni bırakıp fe-
nâ yolunda ademe giderse, eğer zîhayatlar senden müfa-
rakat edip ölüm yolunda koşarsa, eğer insanlar seni terk
edip mezaristana girerse, eğer ehl-i gaflet ve dalâlet seni
dinlemeyip zulümata düşerse, merak etme. de ki:
Lem’aLar | 177 |
o
n
B
irinci
l
em
a
kâfi:
yeter.
kemal-i emniyet:
tam bir emni-
yet.
lâzım:
gerekli, lüzumlu.
mana-i işarî:
işaretlerle ifade edi-
len mana.
mana-i sarih:
açık mana.
medet:
yardım.
mevcudat:
var olan her şey, mah-
lûklar.
mezaristan:
mezarlık.
muhit:
kuşatan.
müfarakat:
uzaklaşma, ayrılma.
mürşit:
doğru yolu gösteren, kıla-
vuz.
reis:
başkan.
resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rîm olan peygamber, Hz. Muham-
med (asm).
ruh:
hayatın temeli ve sebebi olan
manevî varlık.
sekînet:
sükûnet, gönül huzuru.
selâmet:
salimlik, korku ve endi-
şeden uzak olma.
sevk:
yönlendirme.
suret:
biçim, görünüş.
sükûnet:
rahat, huzur.
sünnet:
Hz. Muhammed’in (asm)
Müslümanlara örnek olan müba-
rek söz, fiil ve emirleri.
sürur:
sevinç, mutluluk.
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, İlâhî emir
ve yasaklara dayanan hükümle-
rin hepsi.
taht-ı saltanat:
saltanat tahtı.
teselli:
avutma.
tevekkül:
Allah’a dayanma ve gü-
venme.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.
zulümat:
dinsizlik, zulüm ve kü-
für.
acip:
hayret uyandıran şey,
garip.
adem:
yokluk.
aleyhissalâtü vesselâm:
“Sa-
lât ve selâm onun (Peygam-
berimizin) üzerine olsun,” an-
lamında.
asi:
isyan eden, karşı gelen.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten
ayrılmak, azmak
ebed:
sonsuzluk, daîmilik.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli, az-
gın ve sapkın kimseler doğru
ve hak yoldan sapanlar.
ehl-i gaflet:
dünyaya daldığın-
dan dolayı ahiretin farkında ol-
mayan.
emniyet:
eminlik, güvenlik.
fenâ:
yok olma, son bulma.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hâlet:
hâl, suret.
hazin:
hüzün veren, acıklı.
hudut:
sınırlar.
hükmüne:
yerine.
iman:
inanma, itikat, inanç.
imdat:
yardıma yetişme.
i’raz:
yüz çevirme.
istikbal:
gelecek.
istimdat:
yardım isteme.
ittiba:
tâbi olma, uyma.
1.
Eğer insanlar senden yüz çevirirse, sen de ki: “Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık
hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur. (Tevbe Suresi: 129.)
1...,167,168,169,170,171,172,173,174,175,176 178,179,180,181,182,183,184,185,186,187,...1406
Powered by FlippingBook