Lem'alar - page 171

Elcevap:
(1)
o
?ho
ón
j o
ôr
Ø`o
µ`r
dGn
h o
?ho
ón
j n
’ o
ºr
?t
¶dn
G
sırrınca, dostların
hataları, hizmetimizde bir nevi zulüm hükmüne geçtiği
için, çabuk çarpılıyor. Şefkatli tokat yer, aklı varsa intiba-
ha gelir.
düşman ise, hizmet-i kur’âniyeye zıddiyeti, mümana-
atı, dalâlet hesabına geçer. Bilerek veya bilmeyerek hiz-
metimize tecavüzü, zındıka hesabına geçer. küfür devam
ettiği için, onlar ekseriyetle çabuk tokat yemiyorlar.
nasıl ki küçük kabahatleri işleyenlerin, nahiyelerde ce-
zaları verilir, büyük kabahatleri de büyük mahkemelere
gönderilir; öyle de, ehl-i imanın ve has dostların hükmen
küçük hataları, çabuk onları temizlemek için, kısmen dün-
yada ve sür’aten verilir. ehl-i dalâletin cinayetleri o kadar
büyüktür ki, kısacık hayat-ı dünyeviyeye cezaları sığışma-
dığından, mukteza-i adalet olarak, âlem-i bekadaki Mah-
keme-i kübraya havale edildiği için, ekseriyetle burada
cezaya çarpılmıyorlar.
İşte, hadis-i şerifte
(2)
p
ôp
aÉn
µr
dG o
ás
æn
Ln
h p
øp
er
D
ƒo
Ÿr
G o
ør
ép
°S Én
«r
f t
ódn
G
mez-
kûr hakikate dahi işaret ediyor. Yani, dünyada şu
mü’min, kısmen kusuratından cezasını gördüğü için, dün-
ya onun hakkında bir dâr-ı cezadır. dünya, onların sa-
adetli ahiretlerine nispeten bir zindan ve cehennemdir.
Ve kâfirler, madem cehennemden çıkmayacaklar;
(3)
hasenatlarının mükâfatlarını kısmen dünyada gördükleri
ve büyük seyyiatları tehir edildiği cihetle, onların ahire-
tine nispeten dünya cennetleridir. Yoksa, mü’min bu
Lem’aLar | 171 |
o
nuncu
l
em
a
ehl-i iman:
inananlar.
ekseriyet:
çoğunluk.
hadis-i şerif:
Peygamberimizden
aktarılan sözlerin genel adı.
hakikat:
gerçek.
has:
hususî.
hasenat:
güzellikler, iyilikler.
havale:
bırakma.
hayat-ı dünyeviye:
dünyaya ait
olan hayat.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın hiz-
meti.
hükmen:
hüküm yoluyla.
hükmüne:
değerine, yerine.
intibah:
uyanma.
kabahat:
kusur, suç.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
kısmen:
kısmî olarak.
kusurat:
suçlar, kabahatler.
küfür:
imansızlık, dinsizlik.
mahkeme-i kübra:
öldükten son-
ra bütün insanların diriltilerek Al-
lah huzurunda hesaba çekileceği
mahkeme.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen.
mukteza-i adalet:
adaletin gere-
ği, icabı.
mükâfat:
ödül.
mümanaat:
mâni olma, engel ol-
ma.
mü’min:
iman eden, inanan.
nahiye:
ilçeden küçük olan yerle-
şim birimi, bucak.
nevi:
çeşit, tür.
nispet:
ilgi, bağ, münasebet.
nispeten:
kıyaslayarak.
saadet:
mutluluk.
seyyiat:
seyyieler, kötülükler.
sür’at:
çabukluk, hızlılık.
tecavüz:
saldırma, sataşma.
tehir:
erteleme.
zıddiyet:
zıtlık, karşıtlık.
zindan:
hapishane.
zındıka:
dinsizlik, inançsızlık.
zulüm:
eziyet.
ahiret:
dünya hayatından son-
ra başlayıp ebediyen devam
edecek olan ikinci hayat.
âlem-i beka:
sonsuzluk âlemi,
ahiret.
cihet:
yön.
cinayet:
cana kıyma derece-
sinde ağır suç.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten
ayrılmak, azmak.
dâr-ı ceza:
iyi veya kötü işle-
rin karşılığının verildiği ceza ve
mükâfat yeri.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli, az-
gın ve sapkın kimseler.
1.
Zulüm devam etmez, fakat küfür devam eder. (Münavi, Feyzü’l-Kadir, 2:107.)
2.
Dünya mü’minin zindanı, kâfirin cennetidir. (Müslim, Züht: 1; Tirmizî, Züht: 16; İbniMâce,
Züht: 3; Müsned, 2:197, 323, 389, 485.)
3.
Bakara Suresi: 39, 81, 217, 257, 275; Nisâ Suresi: 14, 169; Mâide Suresi: 37, 80.
1...,161,162,163,164,165,166,167,168,169,170 172,173,174,175,176,177,178,179,180,181,...1406
Powered by FlippingBook