şeytan-ı cinnî ve insî istifade etmekle beraber, hizmetimi-
ze de bir soğukluk, bir fütur veriyordu.
İşte ben bu kusuruma karşı şiddetli -fakat inşaallah şef-
katli- bir tokat yedim. Şüphemiz kalmadı ki, bu tokat, o
kusura binaen gelmiş. o tokat da şudur:
sekiz senedir ben üstadımın hem muhatabı, hem mü-
sevvidi, hem mübeyyizi olduğum hâlde, sekiz ay kadar
nurlardan istifade edemedim. Bu hale hayret ettik. Ben
de ve üstadım da, “Bu neden böyle oluyor?” diye esbap
arıyorduk. Şimdi kat’î kanaatimiz geldi ki, o hakaik-ı
kur’âniye nurdur, ziyadır. tasannu, temellük, tezellül zul-
metleriyle birleşemiyor. onun için, bu nurların hakikatle-
rinin meali benden uzaklaşıyor tarzında bulunarak bana
yabanî görünüyor, yabanî kalıyordu. Cenab-ı Hak’tan ni-
yaz ediyorum ki, bundan sonra Cenab-ı Hak bana o hiz-
mete lâyık ihlâs ihsan etsin, ehl-i dünyaya tasannu ve ri-
yadan kurtarsın. Başta üstadım olarak kardeşlerimden
dua rica ediyorum.
pürkusur
Şamlı Hafız Tevfik
SEKİZİNCİSİ
seyranî’dir. Bu zat, Hüsrev gibi nura müştak ve dira-
yetli bir talebemdi. esrar-ı kur’âniyenin bir anahtarı ve
ilm-i cifrin mühim bir miftahı olan tevafukata dair Ispar-
ta’daki talebelerin fikirlerini istimzaç ettim. ondan başka-
ları, kemal-i şevkle iştirak ettiler. o zat başka bir fikirde
ve başka bir merakta bulunduğu için, iştirak
Lem’aLar | 165 |
o
nuncu
l
em
’
a
niyaz:
yalvarma, dua.
nur:
Risale-i Nur.
pürkusur:
çok kusurlu.
rica:
niyaz etme.
riya:
iki yüzlülük.
şeytan-ı cinnî:
görünmeyen, cin-
nî şeytan.
şiddet:
sertlik, katılık.
talebe:
öğrenci.
tarz:
biçim, suret.
tasannu:
yapmacık.
temellük:
dalkavukluk, yaltaklan-
ma.
tevafukat:
tevafuklar, uygunluk-
lar.
tezellül:
aşağılanma.
yabanî:
vahşî, yabancı.
zat:
kişi, şahıs.
ziya:
ışık, nur.
zulüm:
eziyet.
binaen:
-den dolayı.
Cenab-ı Hak:
Allah.
dair:
alâkalı, ilgili.
dirayet:
incelikleri kavrayış,
beceriklilik.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehl-i dünya:
dünya adamı,
ahireti düşünmeyen.
esbap:
sebepler.
esrar-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
sırları.
fikir:
düşünce.
fütur:
gevşeklik, usanç.
hakaik-ı Kur’âniye:
Kur’ân ait
olan ve ondan gelen gerçek-
ler.
hakikat:
gerçek.
hâl:
durum.
hayret:
şaşkınlık.
ihlâs:
samimiyet.
ihsan:
ikram etme, lütuf.
ilm-i cifir:
harflerin sayı de-
ğerlerinden mana çıkararak el-
de edilen ilim.
insî:
insan cinsinden.
inşaallah:
Allah izin verirse
manasında bir dua.
istifade:
faydalanma.
istimzaç:
fikir öğrenmeye ça-
lışma, nabız yoklama.
iştirak:
ortak olma, katılma.
kanaat:
inanma, görüş.
kat’î:
kesin.
kemal-i şevk:
tam ve kusur-
suz bir istek.
kusur:
özür, kabahat.
meal:
mana, mefhum.
miftah:
anahtar.
muhatap:
kendisine söz söy-
lenilen.
mübeyyiz:
müsveddeleri te-
mize çeken.
mühim:
önemli.
müsevvit:
müsveddeyi yazan.
müştak:
iştiyaklı, arzulu.