Lem'alar - page 156

Vahdetülvücudun meşrebine sebebiyet veren aşkın
envaından en mühim ciheti, aşk-ı dünyadır. Mecazî olan
aşk-ı dünya, aşk-ı hakikîye inkılâp ettiği zaman, vahde-
tülvücuda inkılâp eder. nasıl ki insandan şahsî bir mah-
bubu muhabbet-i mecazî ile seven, sonra zeval ve fenâ-
sını kalbine yerleştiremeyen bir âşık, mahbubuna aşk-ı
hakikî ile bir beka kazandırmak için “Ma’bud ve Mah-
bub-i Hakikî’nin bir âyine-i cemalidir” diye kendini tesel-
li eder, bir hakikate yapışır. öyle de, koca dünyayı ve kâ-
inatı hey’et-i mecmuasıyla mahbup ittihaz eden, sonra o
muhabbet-i acibe daimî zeval ve firak kamçılarıyla mu-
habbet-i hakikîye inkılâp ettiği vakit, o çok büyük mah-
bubunu zeval ve firaktan kurtarmak için vahdetülvücut
meşrebine iltica eder. eğer gayet yüksek ve kuvvetli
iman sahibi ise, Muhyiddin-i Arab’ın emsali gibi zatlara
zevkli, nuranî, makbul bir mertebe olur. Yoksa, vartala-
ra, maddiyata girmek, esbapta boğulmak ihtimali var.
Vahdetüşşuhut ise, o zararsızdır, ehl-i sahvın da yük-
sek bir meşrebidir.
(1)
o
¬n
YÉn
Ñu
Jp
G Én
æ`r
bo
Rr
QGn
h Év
?n
M s
?n
?r
G Én
fp
Qn
G s
ºo
¡
s
?dn
G
(2)
o
º«/
µ n
`?r
G o
º«/
?n
©r
dG n
âr
fn
G n
?s
fp
G BÉn
æn
àr
ªs
? n
Y Én
e s
’p
G BÉn
æn
d n
ºr
?p
Y '
’ n
?n
fÉn
ërÑ°oS
®
âşık:
çok aşırı seven, şiddetli mu-
habbet besleyen.
aşk:
şiddetli sevgi.
aşk-ı dünya:
dünya ile ilgili şey-
lere karşı gösterilen aşırı sevgi.
aşk-ı hakikî:
gerçek aşk, İlâhî aşk.
âyine-i cemal:
güzelliği gösteren
ayna.
beka:
bâkîlik, sürekli olarak var
olma, sonsuzluk.
cihet:
yön, taraf.
daimî:
sürekli, devamlı.
ehl-i sahv:
uyanık iken hakikat-
leri görerek onlara ulaşan Allah
dostları.
emsal:
misaller, benzerler.
enva:
çeşitler, neviler.
esbap:
nedenler, sebepler, vasıta-
lar.
fenâ:
yok olma, ölümlülük.
firak:
ayrılık.
gayet:
çok, son derece.
hak:
doğru, gerçek.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakkıyla bilmek:
her şeyin en
doğrusunu bilmek.
hey’et-i mecmua:
bütünün gös-
terdiği hâl ve manzara.
hikmetle yapmak:
her şeyi bir ga-
ye ve faydaya yönelik olarak yap-
mak.
iltica etme:
sığınma.
iman:
inanç, Allah’a inanma, iti-
kat.
inkılâp etme:
değişme, dönüşme.
ittiba etmek:
uymak, tâbi olup
bağlanmak.
ittihaz etme:
alma, kabullenme,
edinme.
kâinat:
yaratılan bütün âlemler,
varlıklar, evren.
ma’bud:
kendisine ibadet olunan,
kulluk edilen Allah.
maddiyat:
maddî ve elle tutulur
cismanî şeyler.
mahbub-i Hakikî:
sevilen ve ger-
çek anlamda sevilmeye lâyık olan
Allah.
mahbup:
sevilen, sevgili.
makbul:
kabul gören, geçerli.
mecazî:
mecaz niteliğinde olup,
gerçek olmayan.
mertebe:
derece, basamak.
meşrep:
hareket tarzı, meslek,
metot.
muhabbet-i acibe:
hayret verici
ilgi, şaşırtıcı, ve garip sevgi.
muhabbet-i hakikî:
gerçek sevgi.
muhabbet-i mecazî:
Allah’ın dı-
şındaki dünyevî varlıklara yönelik
olan sevgi.
mühim:
önemli.
nuranî:
nurlu, ışık saçan.
rızık:
Allah tarafından her canlı
için ayrılmış ve takdir edilmiş
olan nimet, yiyecek, içecek
şeyler.
sebebiyet:
sebep olma.
şahsî:
kişiye has olan, özel.
tenzih etmek:
Allah’ı eksik ve
kusurdan uzak olduğuna inan-
mak.
teselli etmek:
avundurmak,
avutmak.
vahdetülvücut:
vücudun bir-
liği, varlığın bir ve tek olduğu-
nu, her şeyin bir olan Allah’ın
değişik görünüşleri olduğuna
inanma temeline dayanan ta-
savvufî görüş.
vahdetüşşuhud:
kulun her şe-
yi bir olarak görmesi, Allah’
tan başka bir şeyin görülme-
mesi hâli; Allah’tan başka her
şeyin unutkanlık perdesiyle
örtülmesi.
varta:
tehlike.
zat:
kişi, şahıs.
zeval:
sona erme, yok olma.
zevk:
tat, manevî haz.
1.
Allah’ım, bize hakkı hak olarak göster ve ona ittibâ etmekle bizi rızıklandır.
2.
Seni her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiç-
bir bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)
d
okuzuncu
l
em
a
| 156 | Lem’aLar
1...,146,147,148,149,150,151,152,153,154,155 157,158,159,160,161,162,163,164,165,166,...1406
Powered by FlippingBook