İkinci Kısım
: Mânileri bertaraf etmek ve muzırların şer-
rini def edip, onları tokatlamaktır.
Bu iki kısmın hâdiseleri çoktur, hem çok uzundur.
(Ha-
şİYe)
Başka vakte talikan, en hafif olan üçüncü bir kısım-
dan bahsedeceğiz.
Üçüncü Kısım
şudur ki: Hizmette halisen çalışanlara
fütur geldiği vakit şefkatli bir tokat yerler, intibaha gele-
rek yine o hizmete girerler. Bu kısmın hâdisatı, yüzden
fazladır. Yalnız yirmi hâdiseden on üç-on dördü şefkatli
tokat yemişler, altı yedisi zecir tokadı görmüşler.
BİRİNCİSİ
Bu bîçare said’dir. Her ne vakit hizmete fütur verir,
neme lâzım deyip hususî, nefsime ait işlerle meşgul oldu-
ğum zaman tokat yemişim. Hem de kanaatim geliyor ki,
ihmalimden tokat yedim. Çünkü, hangi maksadım beni
iğfale sevk etmiş ise, onun aksiyle tokat yerdim. sair ha-
lis arkadaşlarımın da yedikleri şefkat tokatları, dikkat ede
ede, benim gibi, hangi maksat için ihmal etmişse, onun
aksiyle şefkat tokatlarını yediklerinden kanaatimiz gelmiş
ki, o hâdiseler, hizmet-i kur’âniyenin kerametindendir.
Meselâ, bu bîçare said, Van’da ders-i hakaik-ı kur’âni-
ye ile meşgul olduğum miktarca Şeyh said hâdisatı
zamanında vesveseli hükümet, hiçbir cihette bana ilişme-
di ve ilişemedi. Vakta ki neme lâzım dedim, kendi
HaşİYe:
Meselâ din muhaliflerinin, nur talebelerine verdikleri azap ve
sıkıntı ve ihanetlerden, kendileri dünyada daha ziyade cezasını çektiler,
aynını gördüler.
aksi:
ters, zıt.
bahsetme:
bir konu üzerinde ko-
nuşma.
bertaraf:
bir tarafa atmak, orta-
dan kaldırmak.
o
nuncu
l
em
’
a
| 158 | Lem’aLar
bîçare:
çaresiz.
def:
ortadan kaldırma, yok et-
me.
ders-i hakaik-ı Kur’âniye:
Kur’ân hakikatleri dersi.
fütur:
gevşeklik, usanç.
hadisat:
hâdiseler, olaylar.
hâdise:
olay.
halis:
samimî, saf.
halisen:
halis olarak, samimî.
haşiye:
dipnot.
hususî:
özel, şahsî.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’ân’a
hizmet etme.
iğfal:
yanıltma; gaflete, dikkat-
sizliğe düşürerek kandırma, al-
datma.
ihanet:
arkadan vurma, hain-
lik etme.
ihmal:
ehemmiyet vermeme.
intibah:
uyanma.
kanaat:
inanma, görüş.
keramet:
Allah’ın ihsanıyla ve
yardımıyla görülen olağanüs-
tü hâller.
kısım:
bölüm.
maksat:
gaye, hedef, kastedi-
len.
mâni:
engel.
muhalif:
karşı, zıt, aykırı.
muzır:
zararlı.
neme lâzım:
bana ne gerek.
sair:
diğer, başka.
sevk etme:
yöneltme.
şefkat:
acıyarak ve esirgeye-
rek sevme.
şer:
kötülük.
talik:
geciktirmek, başka za-
mana bırakmak, askıya alma.
vakit:
zaman.
vesvese:
şüphe, bazı mesele-
lerden dolayı tereddüde ve
şüpheye düşmek.
zecir:
menetme, yasaklama.
ziyade:
çok.