oNÜçÜNCÜSÜ
Hafız Halid’dir (
rH
). kendisi der:
evet itiraf ediyorum, üstadımın hizmet-i kur’âniyede
neşrettiği âsârın tesvidinde hararetli bir surette bulundu-
ğum zaman, mahallemizde bir cami imamlığı vardı. eski
kisve-i ilmiyemi, sarığı bağlamak niyetiyle muvakkaten o
hizmete fütur verip, bilmeyerek çekildim. Maksadımın ak-
siyle şefkatli bir tokat yedim. sekiz dokuz ay imamlık et-
tiğim hâlde, müftünün çok vaatlerine rağmen, fevkalâde
bir surette, sarığı saramadım. Şüphemiz kalmadı ki, o ku-
surdan bu şefkatli tokat geldi. Ben üstadımın hem bir mu-
hatabı, hem bir müsevvidi idim. Benim çekilmemle tesvit
hususunda sıkıntı çekmişti. Her ne ise, yine şükür ki, ku-
surumuzu anladık ve bu hizmetin de ne kadar kudsî oldu-
ğunu bildik. Ve Şah-ı geylânî gibi arkamızda melek-i sı-
yanet gibi bir üstat bulunduğuna itimat ettik.
Ez’afü’l-ibad Hafız Halid
oNDöRDÜNCÜSÜ
üç Mustafa’nın küçücük üç tokat yemeleridir.
Birincisi: Mustafa Çavuş (
rH
) sekiz senedir bizim husu-
sî küçük camie, hem sobasına, hem gaz yağına, hem kib-
ritine kadar hizmet ediyordu. Hatta gaz yağını ve kibriti-
ni sekiz senedir kendi kesesinden sarf ettiğini sonra öğ-
rendik. Cemaate, hususan Cuma gecelerinde, gayet za-
rurî bir iş olmayınca geri kalmıyordu. sonra ehl-i dünya
onun saffet-i kalbinden istifade ederek dediler ki:
aksi:
ters, zıt.
âsâr:
eserler.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı, ahi-
reti düşünmeyen.
ez’afü’l-ibad:
halkın, kulların en
zayıfı.
fevkalâde:
olağanüstü.
fütur:
gevşeklik, usanma.
gayet:
son derece.
hararet:
coşkunluk, heyecanlılık.
o
nuncu
l
em
’
a
| 168 | Lem’aLar
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın
hizmeti.
husus:
mevzu, konu.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hususî:
özel.
istifade:
faydalanma.
itimat:
güvenme.
itiraf:
kabahatini gizlemeyip
söylemek.
kisve-i ilmiye:
ilmî kıyafet.
kudsî:
mukaddes, kutlu.
kusur:
suç, kabahat.
maksat:
gaye.
melek-i sıyanet:
koruma me-
leği.
muhatap:
kendisine söz söy-
lenilen.
muvakkaten:
geçici olarak.
müsevvit:
başkasının temize
çekeceği müsveddeyi yazan.
neşir:
yayma, tamim.
rağmen:
olduğu hâlde.
saffet-i kalb:
kalbin saflığı.
sarf:
harcama.
suret:
biçim, tarz.
Şah-ı Geylânî:
Şeyh Abdülka-
dir Geylânî. (bkz. Geylânî.)
şükür:
minnettarlık ifade et-
me, teşekkür.
tesvit:
müsvedde yapma.
vaad:
söz verme.
zarurî:
mecburî, zorunlu.