İkinci Mustafa’lar: kuleönü’ndeki kıymettar, çalışkan
mühim bir talebem olan Mustafa ile, onun çok sadık ve
fedakâr arkadaşı Hafız Mustafa’dır (
rH
). Ben bayramdan
sonra, ehl-i dünya bize sıkıntı verip hizmet-i kur’âniyeye
fütur vermemek için, “Şimdilik gelmesinler,” diye haber
göndermiştim. “Şayet gelecek olurlarsa birer birer gelsin-
ler.” Hâlbuki bunlar, üç adam birden, bir gece geldiler.
Fecirden evvel hava müsaitse gitmek niyet edildi. Hiç vu-
ku bulmadığı bir tarzda, hem Mustafa Çavuş, hem süley-
man efendi, hem ben, hem onlar, zahir bir tedbiri düşü-
nemedik, bize unutturuldu. Her birimiz ötekine bırakıp
ihtiyatsızlık etti. onlar fecirden evvel gittiler. öyle bir fır-
tına onları iki saat mütemadiyen tokatladı ki, bu fırtına-
dan kurtulamayacaklar diye telâş ettim. Şimdiye kadar bu
kışta ne öyle bir fırtına olmuş ve ne de bu kadar kimseye
acımıştım. sonra süleyman’ı, ihtiyatsızlığının cezası ola-
rak arkalarından gönderip, sıhhat ve selâmetlerini anla-
mak için gönderecektim. Mustafa Çavuş dedi: “o gitse,
o da kalacak. Ben de onun arkasından gidip aramak lâ-
zım. Benim arkamdan da Abdullah Çavuş gelmek lâzım.”
Bu hususta “tevekkelnâ alâllah” dedik, intizar ettik.
Sual:
Has dostlarınıza gelen musibetleri, tokat eseri de-
yip hizmet-i kur’âniyede füturları cihetinde bir itap telâk-
ki ediyorsun. Hâlbuki size ve hizmet-i kur’âniyeye hakikî
düşmanlık edenler, selâmette kalıyorlar. neden dosta to-
kat vuruluyor, düşmana ilişilmiyor?
cihet:
yön.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı, ahi-
reti düşünmeyen.
evvel:
önce.
fecir:
sabaha karşı.
o
nuncu
l
em
’
a
| 170 | Lem’aLar
fedakâr:
feda eden.
fütur:
gevşeklik, usanç.
hakikî:
gerçek.
has:
hususî, özel.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın
hizmeti.
husus:
konu.
ihtiyat:
tedbirli bulunma.
intizar:
ümit ederek bekleme.
itap:
azarlama.
kıymettar:
değerli, kıymetli.
musibet:
felâket, belâ.
mühim:
önemli.
müsait:
uygun.
mütemadiyen:
sürekli olarak.
niyet:
bir işi yapmayı önce-
den düşünme.
sadık:
sadakatli, dostluğu ve
bağlılığı içten olan.
selâmet:
salimlik, eminlik, sı-
kıntı, korku ve endişeden uzak
olma.
sıhhat:
hasta olmama, vücut-
ça sağlamlık.
sual:
soru.
talebe:
öğrenci.
tarz:
biçim, suret.
tedbir:
önlem, çare.
telâkki:
anlama.
tevekkelnâ alâllah:
biz Allah’a
tevekkül ettik.
vuku:
olma, meydana gelme.
zahir:
görünürde.