sebebiyle iki şefkatli tokat yedim. Şüphem de kalmadı ki,
bu tokat o cihetten geldi.
Bi r i nc i s i
: lillâhilhamd, benim hatt-ı Arabiyem
kur’ân’a bir derece uygun bir tarzda ihsan edilmişti. üs-
tadım en evvel üç cüz bana yazdırmakla sair arkadaşları-
ma taksim etti. kur’ân yazmak iştiyakı, risalelerin tebyiz
ve tesvidindeki hizmetime arzumu kırdı. Hem Arabî hat-
tı bulunmayan sair arkadaşlara tefevvuk edeceğim diye,
gururkârâne bir tavırda bulundum. Hatta üstadım yazıya
ait bir tedbir bana söylediği vakit, “Bu iş bana aittir,” o
vakit dedim. “Ben bunu biliyorum, ders almaya ihtiyacım
yoktur” gibi mağrurâne söyledim. İşte bu hatama göre,
fevkalâde hiç hatıra gelmeyen bir tokat yedim. en az Ara-
bî hattı olan bir kardeşime (Hüsrev’e) yetişemedim. Biz-
ler bütün hayret ettik. Şimdi anladık ki; o bir tokattır.
İ k inc i s i :
Ben itiraf ediyorum ki, hizmet-i kur’âniye-
deki kemal-i ihlâs ve sırf livechillâh için hizmeti, iki vazi-
yetim ihlâl ediyordu. Şiddetli bir tokat yedim. Çünkü ben
bu memlekette garip hükmündeyim, garibim. Hem, şek-
va olmasın, üstadımın en mühim bir düsturu olan iktisa-
da ve kanaate riayet etmediğimden, fakr-ı hâle maru-
zum. Hodbin, mağrur insanlarla ihtilâta mecbur oldu-
ğumdan –Cenab-ı Hak affetsin– mürüvvetkârâne bir su-
rette riyaya ve tabasbusa da mecbur oluyordum. üsta-
dım çok defa beni ikaz ve ihtar ve tekdir ediyordu. Ma-
atteessüf, kendimi kurtaramıyordum. Hâlbuki, kur’ân-ı
Hakîm’in ruh-i hizmetine zıt olan bu vaziyetimden
af:
bağışlama.
arabî:
Arabcaya ait.
arzu:
istek, heves.
Cenab-ı Hak:
Allah.
cihet:
yön.
cüz:
kısım, parça.
düstur:
kaide, prensip.
evvel:
önce, ilk.
fakr-ı hâl:
fakir olma hâli.
fevkalâde:
olağanüstü.
garip:
kimsesiz, yabancı.
gururkârâne:
gururlu bir şekilde.
hat:
yazı.
hatt-ı arabiye:
Arab harfleriyle
yazılan yazı.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın hiz-
meti.
hodbin:
enaniyetli, bencil.
hükmünde:
yerinde.
ihlâl:
halel getirme, bozma.
ihsan:
ikram etme, lütuf.
ihtar:
tembih, uyarı.
ihtilât:
karışma, beraber yaşama.
o
nuncu
l
em
’
a
| 164 | Lem’aLar
ikaz:
uyarma.
iktisat:
tasarruf, aşırı davran-
mama.
iştiyak:
aşırı istek.
kanaat:
elindekiyle yetinme,
göz tokluğu.
kemal-i ihlâs:
mükemmel ve
kusursuz samimiyet, ihlâs.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
lillâhilhamd:
Allah’a hamd ol-
sun ki...
livechillâh:
Allah için.
maatteessüf:
üzülerek.
mağrur:
gururlu.
mağrurâne:
gururlanarak.
maruz:
bir şeyin tesiri altında
bulunan.
mecbur:
zorunda kalmış.
memleket:
vatan, diyar.
mühim:
önemli.
mürüvvetkârâne:
cömertçe,
iyilikseverlikle.
riayet:
uyma.
riya:
iki yüzlülük.
ruh-i hizmet:
hizmetin ruhu,
özü.
sair:
diğer, öteki.
sırf:
sadece.
suret:
biçim, görünüş.
şekva:
şikâyet, yakınma.
tabasbus:
riyakârlık etme.
taksim:
bölme, paylaştırma.
tarz:
biçim, suret.
tavır:
tutum, durum.
tebyiz:
müsveddeyi temize
çekme.
tedbir:
önlem.
tefevvuk:
üstünlük.
tekdir:
azarlama, uyarma.
tesvit:
müsvedde yapma.
vaziyet:
durum.
zıt:
ters.