DokuzuncuNükte
sünnet-i seniyenin her bir nev’ine tamamen bilfiil itti-
ba etmek, ehass-ı havassa dahi ancak müyesser olur. ona
bilfiil olmasa da, binniyet, bilkasıt, taraftarâne ve iltizam-
kârâne talip olmak, herkesin elinden gelir. Farz ve vacip
kısımlara zaten ittibaa mecburiyet var. Ve ubudiyetteki
müstehap olan sünnet-i seniyenin terkinde, günah olma-
sa dahi, büyük sevabın zayiatı var. tağyirinde ise büyük
hata vardır. Âdât ve muamelâttaki sünnet-i seniye ise, itti-
ba ettikçe, o âdât, ibadet olur. etmese itap yok; fakat Ha-
bibullahın adab-ı hayatiyesinin nurundan istifadesi azalır.
Ahkâm-ı ubudiyette yeni icatlar bid’attır. Bid’atlar ise,
(1)
r
ºo
µ`n
æj/
O r
ºo
µ`n
d o
âr
?n
ªr
cn
G n
?r
ƒn
«r
dn
G
sırrına münafi olduğu için, mer-
duttur.
(2)
Fakat, tarikatte evrat ve ezkâr ve meşrepler
nev’inden olsa ve asılları kitap ve sünnetten ahzedilmek
şartıyla, ayrı ayrı tarzda, ayrı ayrı surette olmakla bera-
ber, mukarrer olan usul ve esasat, sünnet-i seniyeye mu-
halefet ve tağyir etmemek şartıyla, bid’a değillerdir. lâ-
kin bir kısım ehl-i ilim, bunlardan bir kısmını bid’aya da-
hil edip, fakat “bid’a-i hasene” namını vermiş. İmam-ı
rabbanî Müceddid-i elf-i sani (
rA
) diyor ki:
“Ben seyr-i sülûk-i ruhanîde görüyordum ki, resul-i ek-
rem Aleyhissalâtü Vesselâmdan mervi olan kelimat nur-
ludur, sünnet-i seniye şuaı ile parlıyor. ondan mervi ol-
mayan parlak ve kuvvetli virtleri ve hâlleri gördüğüm
Lem’aLar | 185 |
o
n
B
irinci
l
em
’
a
ezkâr:
zikirler.
farz:
İslâmiyette kesin olarak ya-
pılması gereken emir.
günah:
dinî suç.
Habibullah:
Allah’ın sevgilisi.
ibadet:
Allah’ın emrettiklerini ye-
rine getirme.
icat:
sonradan ortaya çıkan.
iltizamkârâne:
taraftar olma.
istifade:
faydalanma.
itap:
azarlama.
ittiba:
tâbi olma, uyma.
kelimat:
kelimeler.
lâkin:
fakat.
mecburiyet:
zorunluluk.
merdut:
reddolunmuş, geri çevril-
miş.
mervi:
rivayet edilen, nakledilen.
meşrep:
hareket tarzı, tutum,
meslek.
muamelât:
fıkıhta şahıs ve aile
hukuku, aynî haklar, miras, tica-
ret, borçlar ve iç hukukuyla ilgili
konular.
muhalefet:
aykırılık, zıtlık.
mukarrer:
kararlaştırılmış.
müceddid-i elf-i Sâni:
ikinci bin
yılın müceddidi.
münafi:
zıt, aykırı.
müstehap:
sevap olan, fakat ter-
kinde de günah olmayan sünnet-
ler.
müyesser:
kolay olan.
nev:
çeşit, tür.
nur:
aydınlık, ışık.
nur:
aydınlık, ışık.
nükte:
ince söz ve mana.
resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rîm olan peygamber, Hz. Muham-
med (asm).
sevap:
mükâfat.
seyr-i sülûk-i ruhanî:
manevî ve
ruhanî makamlarda seyir ve se-
yahat.
suret:
biçim, tarz.
sünnet:
Hz. Muhammed’in (asm)
Müslümanlara örnek olan müba-
rek söz, fiil ve emirleri.
Sünnet-i Seniyye:
Hz. Muham-
med’in (asm) yüce sünneti; yük-
sek hâl, söz, tavır ve tasvipleri.
şua:
ışın.
tağyir:
değiştirme.
tağyir:
değiştirme.
talip:
istekli.
taraftarâne:
taraf tutarak.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için, se-
yir ü sülûk sırasında tutulan yol.
ubudiyet:
kulluk.
usul:
esaslar, kaideler.
vacip:
dinî bakımdan yapılması
şart olan, terki caiz olmayan.
virt:
zikir; belli zamanlarda, belli
sayıda, belli duaların zikir olarak
belli biçimde ve düzenli şekilde
okunması.
zayiat:
kayıplar, zararlar.
adab-ı hayatiye:
hayata iliş-
kin kaideler, kurallar.
âdât:
âdetler, görenekler.
ahkâm-ı ubudiyet:
kulluğun
hükümleri.
ahz edilme:
alma.
aleyhissalâtü vesselâm:
“Sa-
lât ve selâm onun (Peygam-
berimizin) üzerine olsun,” an-
lamında.
bid’a:
dinin aslına uymayan
âdet ve uygulamalar, sonra-
dan ortaya çıkan.
bid’a-i hasene:
Hz. Peygam-
berden sonra ortaya çıkan fa-
kat Kur’ân ve sünnete aykırı
olmayan.
bid’at:
dinin aslında olmayıp
sonradan icat edilen şeyler.
bilfiil:
sırf kendisi, gerçek ola-
rak.
bilkasıt:
kasıtlı olarak.
binniyet:
niyet ederek.
dahil:
içine grime.
ehass-ı havas:
seçkinlerin en
seçkini.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri.
esasat:
esaslar.
evrat:
virtler, okunması âdet
olan dinî dualar.
1.
Bugün sizin dininizi kemale erdirdim. (Mâide Suresi: 3.)
2.
Buharî, İ'tisam: 5, Büyu: 60, Sulh: 5; Müslim, Akdiye: 18; EbuDavud, Sünnet: 6.