Lem'alar - page 188

evet, her bir insan o Hâlık-ı zülcelâl’e karşı hadsiz bir
muhabbete müstait olduğu gibi, o Hâlık dahi herkesten
ziyade cemal ve kemal ve ihsanına karşı hadsiz bir mah-
bubiyete müstahaktır. Hatta insan-ı mü’minde, hayatına
ve bekasına ve vücuduna ve dünyasına ve nefsine ve mev-
cudata karşı türlü türlü muhabbetleri ve şedit alâkaları, o
istidad-ı muhabbet-i İlâhiyenin tereşşuhatıdır. Hatta insa-
nın mütenevvi hissiyat-ı şedidesi, o istidad-ı muhabbetin
istihaleleridir ve başka şekillere girmiş reşhalarıdır.
Malûmdur ki, insan kendi saadetiyle mütelezziz olduğu
gibi, alâkadar olduğu zatların saadetleriyle dahi mütelez-
ziz oluyor. Ve kendini belâdan kurtaranı sevdiği gibi, sev-
diklerini de kurtaranı öyle sever. İşte, bu hâlet-i ruhiyeye
binaen, insan, eğer her insana ait enva-ı ihsanat-ı İlâhi-
yeden yalnız bunu düşünse ki: “Benim Hâlık’ım beni zu-
lümat-ı ebediye olan ademden kurtarıp bu dünyada güzel
bir dünyayı bana verdiği gibi, ecelim geldiği zaman beni
idam-ı ebedî olan ademden ve mahvdan yine kurtarıp bâ-
kî bir âlemde ebedî ve çok şaşaalı bir âlemi bana ihsan
ve o âlemin umum enva-ı lezaiz ve mehasininden istifade
edecek ve cevelân edip tenezzüh edecek zahirî ve bâtınî
hasseleri, duyguları bana in’am ettiği gibi, çok sevdiğim
ve çok alâkadar olduğum bütün akarip ve ahbap ve eb-
na-i cinsimi dahi öyle hadsiz ihsanlara mazhar ediyor ve
o ihsanlar bir cihette bana ait oluyor. zira onların saadet-
leriyle mes’ut ve mütelezziz oluyorum. Madem
(1)
p
¿Én
°ùr
Mp
’r
G o
ó«/
Ñn
Y o
¿Én
°ùr
f p
’r
n
G
sırrıyla, herkeste ihsana
adem:
yokluk.
ahbap:
dostlar.
akarip:
akrabalar, yakınlar.
alâka:
ilgi.
alâkadar:
ilgili.
âlem:
cihan.
bâkî:
ebedî, daimî.
bâtınî:
içe ait, görünmeyen.
beka:
bâkîlik, ebedîlik.
belâ:
musibet.
binaen:
-den dolayı.
cemal:
güzellik.
cevelân eden:
dolaşan, gezen.
cihet:
yön.
ebedî:
sonsuz, daimî.
ebna-i cins:
aynı cinsten olanlar.
ecel:
ölüm vakti.
enva-ı ihsanat-ı İlâhiye:
İlâhî ih-
san çeşitleri.
enva-ı lezaiz:
lezzetlerin çeşitleri.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hâlet-i ruhiye:
insanın ruh hâli.
Hâlık:
her şeyi yoktan var eden,
Allah.
Hâlık-ı Zülcelâl:
“celâl, azamet ve
kibriya sahibi yaratıcı” anlamında
Allah’ın bir sıfâtı.
hasse:
duygu.
hissiyat-ı şedit:
şiddetli arzular,
duygular.
idam-ı ebedî:
dirilmemek üzere
yok oluş.
ihsan:
ikram etme, lütuf.
in’am:
nimetlendirme.
insan-ı mü’min:
imanlı insan.
istidad-ı muhabbet:
sevgi kabili-
yeti.
istidad-ı muhabbet-i İlâhiye:
İlâ-
hî muhabbetin mahiyetinde olan.
istifade:
faydalanma.
istihale:
bir hâlden başka bir
hâle geçiş, dönüşme.
kemal:
olgunluk, yetkinlik,
mükemmellik.
mahbubiyet:
sevilecek hâlde
bulunma.
mahv:
yok olma.
malûm:
bilinen.
mazhar:
nail olma, şereflen-
me
mehasin:
güzellikler.
mes’ut:
saadetli, bahtiyar.
mevcudat:
var olan her şey.
muhabbet:
sevgi.
müstait:
kabiliyetli kimse.
müstehak:
hak etmiş.
mütelezziz:
lezzet alan, hoş-
lanan.
mütenevvi:
çeşit çeşit.
nefis:
can, kendi.
reşha:
sızıntı, damla.
saadet:
mutluluk.
şaşaalı:
parlak.
şedit:
şiddetli.
tenezzüh etmek:
gezinti yap-
mak.
tereşşuhat:
sızıntılar.
umum:
bütün.
vücut:
varlık, var olma.
zahirî:
görünen.
zat:
kişi, şahıs.
ziyade:
çok, fazla.
zulümat-ı ebediye:
ebedî,
sonsuz karanlıklar.
1.
İnsanda ihsan edene karşı bir muhabbet vardır.
o
n
B
irinci
l
em
a
| 188 | Lem’aLar
1...,178,179,180,181,182,183,184,185,186,187 189,190,191,192,193,194,195,196,197,198,...1406
Powered by FlippingBook