OnİkinciLem’a
Re’fet Bey’in iki cüz’î suali münasebetiyle, iki nükte-i
Kur’âniyenin beyanına dairdir.
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
íp
q
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
?n
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
(3)
o
¬o
JÉn
cn
ôn
Hn
h$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µp
fGn
ƒr
Np
G '
¤n
Yn
h r
ºo
µ r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
A
ZİZ
, Sıddık Kardeşim Re’fet Bey,
senin, bu müsaadesiz zamanımda suallerin, beni müş-
kül bir mevkide bulunduruyor. Bu defaki iki sualin çen-
dan cüz’îdir, fakat iki nükte-i kur’âniyeye münasebettar
olduklarından ve küre-i arza dair sualiniz coğrafya ve koz-
moğrafyanın yedi kat zemin ve yedi tabaka semavata ten-
kitlerine temas ettiğinden, bana ehemmiyetli geldi. onun
için, sualin cüz’iyetine bakmayarak, ilmî ve küllî bir suret-
te, iki ayet-i kerîmeye dair İki nükte icmalen beyan edi-
lecek. sen de cüz’î sualine karşı ondan hisse alırsın.
BİrİNCİ NüKte
İki noktadır.
Bi r i n c i No k t a :
(4)
@ r
ºo
c
És
jp
Gn
h Én
¡o
bo
Rr
ôn
j *n
G Én
¡n
br
Rp
Q o
?p
ªr
ën
J n
’ m
ás
`H B Gn
O r
øp
e r
øp
q
`jn
Én
c
n
h
(5)
o
Ú/
àn
ªr
dG p
Is
ƒo
? r
dGho
P o
¥Gs
Rs
ôdG n
ƒo
g %G s
¿
p
G
ayetlerinin sırrınca,
rızık doğrudan doğruya kadîr-i zülcelâl’in elindedir ve
]
On İkinci Lem’a, Ispar-
ta’da 1934’te Türkçe ola-
rak telif edilmiştir.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın ayeti;
azamet ve şerefi olan ayet.
aziz:
muhterem, değerli.
bereket:
bolluk, saadet, mutluluk.
beyan:
açıklama, anlatma, izah et-
me.
coğrafya:
yeryüzünün tabiî, beşe-
rî, iktisadî, ziraî durumlarını, yer
yüzü şekillerini, iklim vb. yönleri-
ni inceleyen ilim dalı.
cüz’î:
küçük.
cüz’iyet:
cüz’î oluş, küçüklük.
çendan:
gerçi.
dair:
alâkalı, ilgili.
ehemmiyet:
önem.
hisse:
pay.
icmalen:
kısaca, özetle.
ilmî:
ilim ile ilgili.
Kadîr-i Zülcelâl:
büyüklük sahibi
ve her şeye gücü yeten Allah.
kat:
tabaka.
kozmoğrafya:
yıldızların yerlerin-
den ve hareketlerinden bahseden
ilim, astronomi.
kudret:
güç, kuvvet, takat.
küllî:
umumî, genel.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
mevki:
durum, vaziyet.
mutlak:
kayıtsız, şartsız.
münasebet:
vesile.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
müsaade:
elverişli, uygun olma
durumu.
müşkül:
zor, güç.
nokta:
konu ile ilgili önemli bö-
lüm.
nükte:
ince söz ve mana.
nükte-i Kur’âniye:
Kur’ân’a ait
nükte.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
esirgeme, bağışlama, şefkat gös-
terme.
rızık:
Allah tarafından her canlı için
ayrılmış ve takdir edilmiş olan ni-
met.
semavat:
semalar, gökler.
sıddık:
hiçbir zaman yalan
söylemeyen, sözünde duran,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sır:
gizli hakikat.
sual:
soru.
suret:
biçim, tarz.
tabaka:
kat, katman.
temas:
değmek.
tenkit:
eleştiri.
tenzih:
her türlü eksik ve nok-
sandan uzak ve yüce tutma.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tut-
ma.
zemin:
yer.
1.
Allah’ın adıyla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi sizin ve kardeşlerimizin üzerine olsun.
4.
Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah
verir. (Ankebut Suresi: 60.)
5.
Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’tır. (Zariyat Suresi: 58.)
o
n
i
kinci
l
em
’
a
| 194 | Lem’aLar