karşı perestiş var; elbette, böyle hadsiz ebedî ihsanata
karşı, kâinat kadar bir kalbim olsa, o ihsana karşı muhab-
betle dolmak iktiza eder ve doldurmak isterim. Ben bilfiil
o muhabbeti etmezsem de, bilistidat, biliman, binniyet,
bilkabul, bittakdir, biliştiyak, bililtizam, bilirade suretinde
ediyorum” diyecek. Ve hakeza, cemal ve kemale karşı in-
sanın göstereceği muhabbet ise, icmalen işaret ettiğimiz
ihsana karşı muhabbete kıyas edilsin.
kâfir ise, küfür cihetiyle, hadsiz bir adavet eder. Hatta
kâinata ve mevcudata karşı zalimâne ve tahkirkârâne bir
adavet taşıyor
•
İkinci Nokta:
Muhabbetullah, ittiba-ı sünnet-i Mu-
hammediye Aleyhissalâtü Vesselâmı istilzam eder. Çün-
kü Allah’ı sevmek, onun marziyatını yapmaktır. Marzi-
yatı ise, en mükemmel bir surette zat-ı Muhammediyede
(
AsM
) tezahür ediyor. zat-ı Ahmediyeye (
AsM
) harekât ve
ef’alde benzemek iki cihetledir:
Birisi
: Cenab-ı Hakkı sevmek cihetinde emrine itaat
ve marziyatı dairesinde hareket etmek, o ittibaı iktiza edi-
yor. Çünkü bu işte en mükemmel imam, zat-ı Muham-
mediyedir (
AsM
).
(1)
İkincisi
: Madem zat-ı Ahmediye (
AsM
) insanlara olan
hadsiz ihsanat-ı İlâhiyenin en mühim bir vesilesidir; elbet-
te Cenab-ı Hak hesabına hadsiz bir muhabbete lâyıktır.
İnsan, sevdiği zata eğer benzemek kabilse, fıtraten ben-
zemek ister. İşte, Habibullahı sevenlerin, sünnet-i seniye-
sine ittiba ile ona benzemeye çalışmaları kat’iyen iktiza
eder.
(2)
Lem’aLar | 189 |
o
n
B
irinci
l
em
’
a
ihsanat:
ihsanlar, nimetler, lütuf-
lar, iyilikler.
ihsanat-ı İlâhiye:
Allah’ın iyilikle-
ri, bağışları.
iktiza:
gerektirme.
imam:
önder.
istilzam:
gerekli görme, lüzumlu
görme.
itaat:
boyun eğme, uyma.
ittiba:
tâbi olma, uyma.
ittiba-ı Sünnet-i muhammediye:
Hz. Muhammed’in (asm) sünneti-
ne uymak, tatbik etmek.
kabil:
mümkün.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar.
kat’iyen:
kat’î olarak, kesinlikle.
kemal:
olgunluk, yetkinlik, mü-
kemmellik.
kıyas:
karşılaştırma.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama.
lâyık:
uygun, yakışır.
marziyat:
Allah’ın rızasına mazhar
olacak hâl ve hareketler.
mevcudat:
var olan her şey, mah-
lûklar.
muhabbet:
sevgi.
muhabbetullah:
Allah sevgisi.
mühim:
önemli.
perestiş:
aşırı sevgi, meftunluk,
aşırı derecede sevme, düşkünlük.
suret:
biçim, tarz.
sünnet-i seniye:
Hz. Muham-
med’in (asm) yüksek hâl, söz, ta-
vır ve tasvipleri.
tahkirkârâne:
hakaret edercesi-
ne.
tezahür:
zuhur etme, meydana
çıkma.
vesile:
vasıta.
zalimâne:
zulmeder surette, za-
limce.
zat:
kişi, şahıs.
zat-ı ahmediye:
Hz. Peygambe-
rin zatı, kişiliği.
zat-ı muhammediye:
Hz. Muham-
med’in şahsiyeti.
adavet:
düşmanlık.
aleyhissalâtü vesselâm:
“Sa-
lât ve selâm onun (Peygam-
berimizin) üzerine olsun,” an-
lamında.
bilfiil:
fiilen, uygulamalı ola-
rak.
bililtizam:
özel surette kast ü
niyetle, sıkıca sarılarak.
biliman:
iman ile, inanarak.
bilirade:
irade ile, isteyerek.
bilistidat:
kabiliyetlerle.
biliştiyak:
iştiyakla; özlem du-
yarak, arzu duyarak.
bilkabul:
kabul ederek.
binniyet:
kastederek, niyetle.
bittakdir:
takdir ederek.
cemal:
güzellik.
Cenab-ı Hak:
Allah.
cihet:
yön.
ebedî:
zevalsiz, sonsuz.
ef’al:
fiiller, işler.
fıtraten:
fıtrî olarak, yaratılış-
tan.
Habibullah:
Allah’ın sevgilisi,
Hz. Muhammed
hadsiz:
sonsuz.
hakeza:
böylece, bunun gibi.
harekât:
davranışlar, tutum-
lar.
icmalen:
kısaca, özetle.
ihsan:
ikram etme, lütuf, iyi-
lik.
1.
Bkz. Ahzab Suresi: 21.
2.
Bkz. Enbiya Suresi: 107.