Lem'alar - page 143

evet,
ruh mahiyeti itibarıyla bir kanun-i emrîdir; fakat,
vücud-i haricî giydirilmiş bir namus-ı zîhayattır ve vücud-i
haricî sahibi bir kanundur.
Hazret-i Muhyiddin, yalnız ma-
hiyeti noktasında düşünmüştür. Vahdetülvücut meşrebin-
ce, eşyanın vücudunu hayal görüyor. o zat, harika keşfi-
yatıyla ve müşahedatıyla ve mühim bir meşrep sahibi ve
müstakil bir meslek ihtiyâr ettiğinden, bilmecburiye, za-
yıf tevilâtla, tekellüflü bir surette, bazı âyâtı meşrebine,
meşhudatına tatbik ediyor; âyâtın sarahatini incitiyor. sa-
ir risalelerde cadde-i müstakime-i kur’âniye ve minhac-ı
kavm-i ehl-i sünnet beyan edilmiştir.
o zat-ı kudsînin kendine mahsus bir makamı var. Hem,
makbulîndendir; fakat mizansız keşfiyatında hudutları çiğ-
nemiş ve cumhur-i muhakkikîne çok meselelerde muha-
lefet etmiş. İşte bu sır içindir ki, o kadar yüksek ve hari-
ka bir kutup, bir ferid-i devran olduğu hâlde, kendine
mahsus tarikati gayet kısacık, sadreddin-i konevî’ye
münhasır kalıyor gibidir ve âsârından istikametkârâne is-
tifade nadir oluyor. Hatta çok muhakkikîn-i asfiya, o kıy-
mettar âsârını mütalâa etmeye revaç göstermiyorlar; hat-
ta bazıları menediyorlar.
Hazret-i Muhyiddin’in meşrebiyle ehl-i tahkikin meşre-
binin mabeynindeki esaslı fark ve onların mehazlarını gös-
termek, çok uzun tetkikata ve çok yüksek ve geniş nazar-
lara muhtaçtır. evet, fark o kadar dakik ve derin ve me-
haz o kadar yüksek ve geniştir ki, Hazret-i Muhyiddin ha-
tasından muaheze edilmemiş, makbul olarak kalmış. Yok-
sa, eğer ilmen, fikren ve keşfen o fark, o mehaz
Lem’aLar | 143 |
d
okuzuncu
l
em
a
zü.
mahsus:
özel, kişiye has olan.
makam:
manevî mevki, derece,
yer.
makbul:
geçerli, muteber.
makbulîn:
kabul görmüş olanlar.
mehaz:
bir şeyin alındığı, çıkarıl-
dığı yer, kaynak.
menetmek:
yasaklamak.
mesele:
konu.
meslek:
tutulan yol, ekol, çığır.
meşhudat:
müşahede edilen, gö-
rülen şeyler.
meşrep:
hareket tarzı, metot,
meslek.
minhac-ı kavim-i ehl-i Sünnet:
doğru esaslar üzerine kurulmuş
Ehl-i Sünnet topluluğunun yolu.
mizan:
ölçü, tartı.
muaheze:
bir meseleyi alıp sor-
gulamak.
muhakkikîn-i asfiya:
asfiyanın
muhakkik olanları, her şeyin ger-
çeğini araştırıp bulan büyük İslâm
âlimleri.
muhalefet etme:
karşı olma, ay-
kırı davranma.
münhasır:
özellikle bir kimse ile
ayrılmış olan, sınırlanmış.
müstakil:
kendi başına, bağımsız.
müşahedat:
müşahede edilen, gö-
rülen şeyler.
mütalâa etme:
okuma.
nadir:
seyrek, az.
namus-ı zîhayat:
canlı, yaşayan
kanun.
nazar:
bakış, görüş.
revaç:
geçerli, değer, sürüm.
risale:
Risale-i Nur’dan kısımlar.
ruh:
hayatın temeli ve sebebi olan
manevî varlık.
sair:
diğer, öteki.
sarahat:
sarihlik, açıklık, belirlilik.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dikkat,
tecrübe, yetenek ve sezgi ile kav-
ranabilen en zor ve ince yanı.
sukut:
değerden düşme.
suret:
biçim, tarz, şekil.
tarikat:
manevî yönden olgunlaş-
ma ve ilerlemeye götüren yol.
tatbik etme:
uygulama.
tekellüf:
külfetli, zahmetli iş gör-
me.
temsil:
misal getirme, örnek.
tetkikat:
inceleme, araştırma.
tevilât:
teviller, yorumlamalar.
Vahdetülvücut:
varlıkta birlik,
gerçek vücut sahibi olarak sade-
ce Allah’ı bilmek ve diğer varlıkla-
ra önem vermemek.
vücud-i haricî:
maddî varlık, be-
den, varlığı ortaya çıkan.
vücut:
varlık.
zat:
kendi, şahıs, fert; sayılan kişi.
zat-ı kudsî:
kudsî zat, yüksek de-
ğer ve derecelere ulaşan sayılan
kişi.
âsâr:
eserler.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
beyan etme:
açıklama, izah
etme.
bilmecburiye:
mecburiyetle,
zorunlu olarak.
cadde-i müstakime-i Kur’â-
niye:
Kur’ân’ın çizdiği, insan-
ları doğru yola ulaştıran cad-
de.
cumhur-i muhakkikîn:
haki-
kati araştırıp bulan kişilerden
oluşan seçkin topluluk.
dakik:
ince.
ehl-i tahkik:
hakikat ehli, doğ-
ruları delilleri ile araştıran
âlimler.
esas:
asıl, temel.
ferid-i devran:
bir dönemin
en önemli benzersiz tek şah-
siyeti.
fikren:
fikir ile.
gayet:
çok, son derece.
hudut:
had, sınır.
ihtiyar etmek:
seçmek, tercih
etmek.
istikametkârâne:
doğru bir
şekilde.
itibarıyla:
-bakımından.
kanun-ı emrî:
işlere, fiillere ait
kanunlar; Allah’ın bir şeyi ya-
ratmak için "Ol!" diye emret-
mesi.
keşfen:
keşif ile, keşfederek.
keşfiyat:
keşfiyat, Allah’ın il-
ham etmesiyle gösterdikleri
gizli âlemlerle ilgili sırlar, bu-
luşlar.
kıymettar:
değerli, kıymetli.
kutup:
Allah dostlarının (velî-
lerin) en büyüğü, manevî ön-
der olan kişi.
mabeyninde:
iki şeyin arasın-
da.
mahiyet:
bir şeyin aslı, iç yü-
1...,133,134,135,136,137,138,139,140,141,142 144,145,146,147,148,149,150,151,152,153,...1406
Powered by FlippingBook