üstadını vefat etmiş görüyorlar ki, vefat ise tabirce risa-
le-i nur’un tatilini haber veriyor. dördüncüsü Fazıl Bey
görüyor ki, hâdiseden bir gün evvel rafta kitapları karıştı-
rır, bazı kitapları düşürür. üstat bana hiddet ediyor, ben
de diyorum: “re’fet düşürdü.” Birden haneye polisler do-
luyorlar, her şeyi alıyorlar.
Hem bundan yedi buçuk ay evvel risale-i nur naşirle-
rine gelen elîm polishaneye çağırma meselesinde risa-
le-i nur’un şakirtlerinin dört tanesi (aynı hâdiseyi bir iki-
si, yani rüştü ile lütfü aynen görüyorlar, ikisi de az bir
tabirle) aynı hâdiseyi görmeleri ve bu defaki hâdiseyi, yi-
ne dört tane şakirtler aynen görmesi gösteriyor ki, risa-
le-i nur Şakirtleri, bir cesedin azaları gibidirler ki, risa-
le-i nur’a gelen hâdiseyi, bir cesedin azaları gibi hissedi-
yorlar.
Hem risale-i nur Şakirtlerinden Bekir’e o musibet gü-
nünden bir gün evvel biri demiş: “üstadın seni çağırıyor.”
Bir hiss-i kablelvuku ile ikinci gün üstadının başına gelen
ve rahmet-i İlâhiye ile hafif geçen müthiş musibeti, düş-
manların plânları derecesinde büyük, ağır hissetmiş tar-
zında, ağlayarak gayet korkaklık ve heyecan ile koşup gel-
di. o halecan ve ağlamasına hiç sebeb-i zahirî yokken,
yine heyecanını, ağlamasını teskin edemiyordu. demek
risale-i nur’a gelen musibet, şakirtlerini kerametkârâne
ikaz ediyordu.
Hem musibetin aynı gününde üstadımız gezmekten
dönerken –Hüsrev ve Mehmed’in ihbarıyla– birdenbire
sebepsiz ehl-i dünyaya karşı hiddete başladı. Yirmi beş
Lem’aLar | 135 |
S
ekizinci
l
em
’
a
sebep.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tabir:
açıklama, yorumlama.
tatil:
çalışmaya ara verme.
teskin:
sakinleştirme, yatıştırma.
vefat:
ölüm.
aza:
organ.
ehl-i dünya:
dünya adamı,
ahireti düşünmeyen.
elîm:
acı veren, sıkıntılı durum.
hâdise:
olay.
halecan:
heyecan.
hiddet etmek:
kızmak, öfke-
lenmek.
hiddet:
öfke, gazap.
hiss-i kablelvuku:
bir olay ol-
madan önce onu hissetmek,
ön sezi.
ihbar:
haber verme, bildirme.
ikaz etme:
uyarma.
kerametkârâne:
kerametli bir
şekilde.
mesele:
konu.
musibet:
felâketi belâ.
naşir:
kitap yazan, neşreden,
yayan,
polishane: karakol.
rahmet-i İlâhiye:
Allah’ın son-
suz rahmeti, İlâhî rahmet.
sebeb-i zahirî:
görünürdeki