Muhtelif tarzlarda, muhtelif vakitte, muhtelif adamlar,
muhtelif kitaplarda birden bir tek sözü söylediklerini ben
işittim.
o da kuru direğin ağlaması idi. Her biri iki kişiden iba-
ret iki kısım tashihçiler, aynı kelime üstündedirler, o keli-
meyi söylüyorlardı.
Ben hayretle dedim: “İki taraf da bir kelimeyi söylüyor-
sunuz.”
sonra baktık, Miracın tashihi aynı kelimeye geldiği gibi,
on dokuzuncu Mektubun tashihi de aynı kelime üzerin-
dedir. Biz hazır olanlar şüphemiz kalmadı ki, yedi yaşın-
da Meliha’nın yedi çocuk bahsine tevafuku ve bu iki kı-
sım musahhihlerin aynı kelimede ittifakları, o mu’cizat-ı
Ahmediye bahsinin bir kerametinin bir şuaıdır.
Yine Hazret-i Peygamberin (
AsM
) mektubuyla münase-
bettar üçüncü bir tevafuk:
Milas’tan gelen ve oraya gönderilen kitapların listesini
bir sebebe binaen saklamak lâzım gelmişti. üstadım bu
listeyi saklamak için bana verdiğini biliyormuş. Bir gün o
listeye lüzum olacağını düşünerek benden isteyecekti. Fa-
kat istememişti. o gece kalkar o listeyi seccadesinin ya-
nında görür, hayret eder. “Bu, saklandığı yerden çıkıp,
nasıl burada bulunsun?” sabahleyin benden soruyor.
“Ben getirmedim, haberim yok” dedim. zaten gece ya-
nına çıkmamıştım. “Bunda bir mana var,” biz düşündük.
Aynı gün Milas’tan listeye göre kitap istemeye bir hak
Lem’aLar | 129 |
S
ekizinci
l
em
’
a
binaen:
-den dolayı.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
ittifak:
fikir birliği etme.
keramet:
kerem, lütuf, ihsan.
lüzum:
gerekme.
miraç:
peygamber efendimi-
zin Allah’ın huzuruna yükseli-
şi ve bütün kâinat âlemlerini
gezdiği yolculuk.
mu’cizat-ı ahmediye:
Pey-
gamber Efendimizin (asm) gös-
terdiği mu’cizeler.
muhtelif:
çeşitli.
musahhih:
tashih eden, dü-
zeltmeyi yapan.
münasebettar:
alâkalı.
şua:
ışık huzmesi.
tashih:
düzeltme, kusursuz
hale getirme.
tevafuk:
uygun gelme.