Lem'alar - page 122

Fakat üstadımızın teşrif ettiği zaman, yaz mevsiminin
en hararetli zamanı idi. Yağmurlar kesilmiş, Isparta’yı is-
ka eden sular azalmış, bir kısm-ı mühimminin menbaı ke-
silmiş, ağaçlar sararmaya, otlar kurumaya, çiçekler bu-
ruşmaya başlamıştı.
risale-i nur’un en ziyade intişar ettiği mahal Isparta vi-
lâyeti olduğu için, risale-i nur hakkındaki inayat-ı rab-
baniyeyi pek yakından müşahede eden risale-i nur’un
şakirtleri olan bizler, acip bir vakıaya daha şahit olduk.
Bu hâdise ise, risale-i nur müellifinin Isparta’ya teşri-
fini müteakip, bir asır içinde bir veya iki defa vukua ge-
len, bu yaz mevsimindeki yağmurun kesretli yağması ol-
muştur. pek harika bir surette yağan bu yağmur, Ispar-
ta’nın her tarafını tamamen iska etmiş; nebatata yeniden
hayat bahş edilmiş; bağlar, bahçeler başka bir letafet kesb
etmiş; ekserîsi hemen hemen ziraatle iştigal eden halkın
yüzleri, risale-i nur’un nail olduğu inayatından ve be-
reketinden olan bu yağmurdan istifade ederek gülmüş,
ruhları inbisat etmişti. Cenab-ı Hak, kemal-i rahmetiyle,
bu yaz mevsiminin bu şiddetli ve hararetli vaziyetini, ba-
harın en letafetli, en şirin ve en hoş vaziyetine tebdil etti.
güya risale-i nur, yüz on dokuz parçasıyla, müellifi olan
üstadımıza bir taraftan hoşamedî etmek ve mahzun olan
kalbine teselli vermek ve gamnâk ruhunu tatyîb etmek;
ve diğer taraftan da, sekiz seneden beri yaşadığı Barla’yı
unutturmak ve o muhteşem çınar ağacını ve dostlarını ve
alâkadar olduğu şeylerden gelen firak hüznünü hatırlat-
mamak için, Cenab-ı Hak’tan yüz on dokuz
acip:
şaşılan ve hayret uyandıran
şey.
alâkadar olmak:
bağlı olmak, il-
gililenmek.
asır:
yüzyıl.
bereket:
bolluk, mübareklik.
Cenab-ı Hak:
hakkın tâ kendisi
olan yüce Allah.
ekserî:
çoğunlukla.
firak:
ayrılık.
gamnâk:
gamlı, üzüntülü.
güya:
sanki.
hâdise:
olay, meydana gelen du-
rum.
hararet:
sıcaklık.
hayat bahşedilmek:
canlandırıl-
mak.
hoşamedî:
hoş geldin deme, kar-
şılama.
inayat:
lütuflar, ihsanlar, yardım-
lar.
inayat-ı rabbaniye:
her şeyi ter-
biye ve idare eden Allah’ın yar-
dımları.
inbisat etme:
yayılma, açılma.
intişar:
yayılma, neşrolunma.
iska:
sulama.
istifade etme:
faydalanma.
iştigal etmek:
bir işle uğraşmak.
kemal-i rahmet:
rahmetin, mer-
hamet ve şefkatin mükemmelliği.
kesb etme:
kazanma.
kesretli:
çok fazla.
kısm-ı mühim:
önemli kısım.
S
ekizinci
l
em
a
| 122 | Lem’aLar
letafet:
lâtiflik, güzellik.
mahal:
yer.
mahzun:
hüzünlü, üzgün.
menba:
kaynak.
müellif:
telif eden, yazar.
müşahede:
İlâhî sırları ve te-
cellileri seyretme.
müteakip:
takip eden,...den
sonra.
nail:
erişmek, kavuşmak.
nebatat:
bitkiler.
suret:
biçim, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tatyîb etmek:
gönlünü hoş et-
mek.
tebdil:
değişme, dönüşme.
teselli vermek:
avutmak,
avundurmak.
teşrif etmek:
şeref vermek,
onurlandırmak.
vakıa:
vuku bulan, olan, ge-
çen şey.
vaziyet:
durum, hâl.
vilâyet:
il.
vukua gelmek:
meydana gel-
mek.
ziyade:
çok, fazla.
1...,112,113,114,115,116,117,118,119,120,121 123,124,125,126,127,128,129,130,131,132,...1406
Powered by FlippingBook