risalenin eliyle, yüz on dokuz bin kelimeleri diliyle dua et-
ti, yağmur istedi. Cenab-ı Hak, öyle bereketli bir yağmur
ihsan etti ki, bir misli doksan üç tarihinde yağdığını ihti-
yarlarımızdan işitiyoruz ki, bu tarih, üstadımızın tarih-i
velâdetine tesadüf etmekle beraber, bu umumî hâdise-i
rahmet olan kesretli yağmur, hususî bir surette risale-i
nur’a baktığına bir delili de şudur ki:
risale-i nur’un neşrine vasıta olan üstadımız, geldiği
gün Isparta’yı gayet hararetli ve yağmursuzluktan toz top-
rak içinde görmüş. “Barla gibi bir yayladan gelip böyle
bir yerde dayanamayacağım” diye telâş ediyordu. üçün-
cü ve dördüncü günü bahçeleri kısmen gezdiği vakit, seb-
ze ve ot ve çiçeklerin susuzluktan buruştuklarını görerek
gayet müteessirâne su istiyor, yağmur talep ediyordu. Ar-
kadaşımız olan Bekir Bey’den, değirmenleri çeviren su-
yu göstererek “Isparta’nın suyu bu kadar mıdır?” diye sor-
muştu. Bekir Bey cevap verdi: “gölcük’ün suyu kesilmiş,
gelmiyor. Isparta’nın dörtte birini sulayan bu sudan baş-
ka yoktur” dedi.
üstadımızın Isparta’da çok talebesi bulunduğundan, ru-
hen yağmurun gelmesini istiyordu. Aynı günde öyle bir
yağmur geldi ki, elli seneden beri Isparta böyle bir hâdi-
seyi görmemiş. o yağmur yüzde doksan dokuz menfaat
vermiştir. Bundan anlaşılıyor ki, o tevafuk tesadüfî değil;
bu rahmet, Isparta’ya rahmet olan risale-i nur’a bakıyor.
lillâhilhamd!
Lem’aLar | 123 |
S
ekizinci
l
em
’
a
umumî:
herkesle alâkalı, genel.
vasıta:
aracı.
bereket:
bolluk, hayırlı, uğur-
lu oluş.
Cenab-ı hak:
hakkın tâ ken-
disi olan yüce Allah.
hâdise:
olay.
hâdise-i rahmet:
İlâhî rahmet
ve merhamet eseri olarak ge-
lişen olaylar.
hararet:
sıcaklık.
hususî:
özel.
ihsan etmek:
ikram etmek,
bağışlamak.
kesretli:
çok fazla.
lillâhilhamd:
Allah’a hamd ol-
sun.
menfaat:
fayda.
müteessirâne:
müteessir ola-
rak, üzülerek.
neşir:
yayma, tamim.
rahmet:
faydalı yağmur, be-
reket.
suret:
biçim, tarz.
talebe:
öğrenci.
talep:
isteme.
tarih-i velâdet:
doğum tarihi.
tesadüfî:
tesadüf olarak.
tevafuk:
uygunluk.