üstadımız, Muhacir Hafız Ahmed efendiye dedi ki:
“sen kırk bir Yâsin-i Şerif oku.”
Muhacir Hafız Ahmed efendi bir kamışa okudu. o ka-
mışı suya koydular. daha yağmur alâmeti görünmezken,
ikindi namazı vaktinde, üstadımız, daima itimat ettiği bir
hatırasına binaen Muhacir Hafız Ahmed efendiye söyle-
di ki: “Yâsin-i Şerifler tılsımı açtı; yağmur gelecek.”
Aynı gecede, evvelce yağmadığı Barla dairesi içine öy-
le yağdı ki, üstadımızın odasının altındaki Çoban Ah-
med’in bahçesindeki duvar yağmurdan yıkıldı. Hâlbuki
karaca Ahmed sultanın arkasında ve deniz kenarında ba-
lık avlamakla meşgul olan Şem’i ile arkadaşları bir damla
yağmur görmediler.
İşte bu hâdise kat’iyen delâlet ediyor ki, o yağmur, hiz-
met-i kur’ân’la münasebettardır. o rahmet-i amme için-
de bir hususiyet var. sure-i Yâsin anahtar ve şefaatçi ol-
du ve yağmur kâfi miktarda yağdı.
İkinci suret:
kuraklık zamanında, yirmi otuz gün için-
de yağmur Barla’ya yağmamışken, Yokuşbaşı Çeşmesi
yapıldığı bir zamanda, menbaına yakın, üstadımız ve biz
(yani, süleyman, Mustafa Çavuş, Ahmed Çavuş, Abbas
Mehmed ve sair kardeşlerimiz) beraber cemaatle namaz
kıldık. tesbihattan sonra dua için elimizi kaldırdık;
üstadımız yağmur duası etti. kur’ân’ı şefaatçi yaptı. Bir-
den, o güneş altında, her birimizin ellerine yedi-sekiz
damla yağmur düştü. elimizi indirdik, yağmur kesildi.
Cümlemiz bu hale hayret ettik. o vakte kadar yirmi otuz
Lem’aLar | 125 |
S
ekizinci
l
em
’
a
ve iyiliğe kavuşması için yapılan
aracılık.
tesbihat:
Allah’ın bütün noksan
sıfatlardan uzak ve bütün kemal
sıfatlara sahip olduğunu ifade
eden sözler.
tılsım:
gizli sır.
Yâsin-i Şerif:
şerefli Yâsin Suresi.
alâmet:
belirti, iz.
binaen:
-den dolayı, dayana-
rak.
cemaat:
topluluk.
delâlet:
delil olma, gösterme.
hâdise:
olay.
hizmet-i Kur’ân:
Kur’ân hiz-
meti.
hususiyet:
hususîlik, özellik.
itimat etme:
güvenme.
kâfi:
yeterli.
kat’iyen:
kat’î olarak, kesin
olarak.
Kur’ân’ı şefaatçi yapmak:
Kur’ân-ı Kerîm’in bağışlanma-
ya vesile ve sebep olmasını is-
temek.
menba:
kaynak.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
rahmet-i amme:
umumî, ge-
nel rahmet.
sair:
diğer, öteki.
suret:
biçim, tarz.
şefaat:
bir ihtiyaç sahibinin af