Lem'alar - page 134

Risale-i Nur’un müsadere hâdisesi münasebetiyle Is-
parta Süleyman’ı Rüştü’nün, evvelki fıkrasına zeyil
olarak yazdığı bir fıkrasıdır.
risale-i nur Şakirtlerinin merkezi olan Şükrü efendi-
nin köşkünün komşusu seksen yaşında muhterem Alil os-
man Çavuş namında bir zat, risale-i nur naşirlerine hü-
cum zamanından bir gün sonra rüyasında görüyor ki, gü-
neş ile kamer, beraber olarak köşkün içine girip parlıyor-
lar.
diğer bir rüyada keçeci Mustafa efendinin hafidi Be-
kir yine hâdise-i elîmeden bir iki gün sonra görüyor ki,
güneş kıble tarafından çıkıyor. Şuaatı içinde, güneş yü-
zünde risale-i nur naşirinin sureti temessül edip, aynen
güneşin kursunda görünüyor.
Hem, mütedeyyin bir kadın yine hâdiseden sonra gö-
rüyor ki, semavattan mübarek kâğıtlar yağıyor. soruyor-
lar: “Bu nedir?” rüyada demişler: “risale-i nur’un say-
falarıdır.” Yani, tabirce, risale-i nur, kur’ân’ın tefsiri ol-
duğu cihetle, vahy-i semavî olan kur’ân’ın semavî ve il-
hamî bir tefsiridir. Hem yağmur gibi, insanlara kesretli bir
rahmettir.
Hâdisenin vukuundan evvel, risale-i nur Şakirtlerinin
her biri bir cesedin azaları gibi, bir cihette o cesede gelen
müessir bir arızayı bütün azanın hissetmesi nev’inden, bu
hâdiseyi risale-i nur’un dört şakirdi, vukuundan bir iki
gün evvel şöyle gördüler: üçü, yani Mehmed zühdü, Ha-
lil ruhi, Mehmed niyazi, risale-i nur naşirlerinin
aza:
organ.
cihet:
yön, taraf; sebep.
fıkra:
yazılmış bir haber.
hâdise:
olay.
hâdise-i elîme:
elem, acı veren
olay.
hafit:
torun.
ilhamî:
ilhamla ulaşılan, ilham so-
nucu olan.
kamer:
ay.
kesretli:
çokça, bolca.
kıble:
namazda dönülen yön,
Mekke şehrinde Kâbe’nin bulun-
duğu taraf.
güneşin kursu:
güneşin uzaktan
görünen yüzü.
muhterem:
saygı değer, aziz.
mübarek:
feyizli, bereketli.
müessir:
tesirli, etkili.
münasebetiyle:
dolayısıyla.
müsadere:
toplatma, elde olanı
alma.
mütedeyyin:
dindar, dine bağlı.
S
ekizinci
l
em
a
| 134 | Lem’aLar
nam:
ad, isim.
naşir:
kitap yazan, neşreden,
yayan.
nevi:
çeşit, tür.
rahmet:
İlâhî merhamet ve
şefkat olarak gelen.
semavat:
semalar, gökler.
semavî:
Allah tarafından olan,
İlâhî.
suret:
biçim, görünüş.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şuaat:
şualar, parıltılar.
tabir:
açıklama, yorumlama.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakı-
mından izahı, yorumu.
temessül:
bir şekil ve surete
girme, cisimlenme.
vahy-i semavî:
Allah tarafın-
dan melekle Peygambere ge-
len vahiy.
vuku:
olma, meydana gelme.
zat:
kişi, şahıs.
zeyil:
ek, ilâve.
1...,124,125,126,127,128,129,130,131,132,133 135,136,137,138,139,140,141,142,143,144,...1406
Powered by FlippingBook