harcırahından kırk banknotu kabul et” dediler, hem de ıs-
rar ettiler. üstadım da o gün yüz doksan kuruş bir hayra
sarf ettiği münasebetiyle, (Yani bana, kese yoğurdu ye-
mediği için, “Haydi Ceylân, sen bu medresenin talebesi-
sin; teberrük olarak bunu yiyeceksiniz.”) iki üç saat son-
ra ümidin hilâfında o kırk banknot ısrarıyla verilmesi, de-
mek bu yoğurdun hayrı bire on değil, yirmiye çıktı diye o
hatıra için kabul etti. o iki memur gittikten dört beş saat
sonra üstadım camie gitti. Aynı duayı
(1)
Ék
ã«/
¨o
e Ék
ãr
«n
Z Én
æp
?r
°Sn
G s
ºo
¡
s
?dn
G
okurken, beş dakika fasıla ile aynen
o iki defaki gibi gürültülü yağmurun tatlı şırıltıları fazlaca
başladı. demek tazyik kuraklığa ve tatyîb ise rahmete ve-
siledir.
Mehmed, Ceylân
®
banknot:
kâğıt para.
fasıla:
ara.
harcırah:
yolluk gideri, masrafı.
hilâf:
ters, zıt, karşı.
medrese:
ders okutulan yer.
münasebet:
ilgi, vesile.
rahmet:
merhamet etme,
esirgeme, bağışlama.
talebe:
öğrenci.
tatyîb:
iyi davranma.
tazyik:
sıkıntı verme, zorlama,
baskı.
teberrük:
bereket ve hayır
ummak.
vesile:
vasıta, aracı, sebep.
1.
Allah'ım, rahmetinle bereketlenmiş olan yağmurdan bize içir.
S
ekizinci
l
em
’
a
| 140 | Lem’aLar