diğer arkadaşlarımız bütün biliyoruz ki, üstadımızın has-
ta olmadığı hâlde bütün ramazan’da yediği gıdayı hesap
ettik; bir tek francala ekmeği, yarım okka kese yoğurdu,
yüz elli dirhem pirinç idi. Biz tahmin ettik ki, yirmi dört
saatte üç hurma tanesi kadar gıda ile külfetsiz idare etti.
Fazlaya iştihası olmadığı için yemiyordu. Bu hâl, güya ra-
mazan’dan sonra ona yazdırılacak olan
İktisat Risalesi’
nin
bereketine ve mübarekiyetine ve kerametine bir işaret idi.
Ve bir de risale-i nur’un takviye-i din hakkında hizme-
tine işaret eden bir diğer hâdise şudur ki: Isparta’nın mü-
him bir âliminin, takriben otuz-kırk sene evvel yazdığı is-
tikbale dair kasidesinin fıkraları, risale-i nur’a tam teva-
fuk ediyor ve risale-i nur’u gösteriyor. Şöyle ki:
Allah rahmet etsin ve kabri pürnur olsun, topal Şük-
rü efendi namında ehl-i kalb ve Isparta’nın bir medar-ı
fahri olan zatın kerametkârâne buraca meşhur bir şiirini
gördüm, getirip arkadaşlarıma gösterdim. dedim: Bu
zat, bu dalâletli zamanımızdan bahsettiği gibi, bir fıkrası
da Harb-i Umumîden bahsediyor gibi görünüyor. Çünkü
bu şiirinde diyor:
Aferin çarha ki, çattırdı kuduzu kuduza.
Yani, bütün dünya kâfirlerini birbirine musallat ettirdi.
Ve iki satır sonra yine diyor:
Sûk-ı asr içre bütün dâd ü sited, küfr ü dalâl;
Müşteri kalmadı, din indi ucuzdan ucuza.
aferin:
bravo, yaşasın, alkış.
âlim:
çok bilgili, ilim adamı.
bereket:
hayırlı ve uğurlu şeyle-
rin çokluğu.
çarh:
çark, dönen şey, sistem, fe-
lek.
dâd ü sited:
alış veriş.
S
ekizinci
l
em
’
a
| 132 | Lem’aLar
dalâlet:
dinsizlik, doğru yol-
dan ayrılma, azma.
dirhem:
üç gramlık ağırlık öl-
çüsü.
ehl-i kalb:
kalbi uyanık basi-
retli olan.
francala:
kaliteli undan yapıl-
mış ince uzun ekmek.
hâdise:
olay.
Harb-i Umumî:
genel harb, Bi-
rinci Dünya Savaşı.
istikbal:
gelecek.
iştiha:
açlıktan gelen istek, ar-
zu.
kâfir:
Allah’a inanmayan, din-
siz.
kaside:
belli bir konuda yazıl-
mış olan şiir.
keramet:
ikram, lütuf, bağış.
kerametkârâne:
kerametli bir
şekilde.
küfr-i dalâl:
kâfirlik, sapıklık,
dinsizlik.
külfetsiz:
zahmetsiz, zorluk-
suz.
medar-ı fahir:
iftihar, övünme
sebebi.
musallat etmek:
birini bir baş-
kasının başına belâ etmek.
mübarekiyet:
bereketlilik,
kutluluk.
mühim:
önemli.
müşteri:
alıcı.
okka:
1200 gr. ağırlık.
pürnur:
çok nurlu.
rahmet:
acıma, merhamet et-
me, bağışlama.
sûk-ı asr:
asrın çarşısı, şimdiki
zamanın çarşısı.
takriben:
tahminen, yaklaşık
olarak.
takviye-i din:
dini inancın
kuvvetlenmesi.
tevafuk:
uygunluk.
zat:
kişi, şahıs.