belki Allah’ın namını değiştirecekler demektir. nasıl ki
yerde Allah Allah (
CC
) denilmezse kıyamet-i kübra kopa-
cak; bir memlekette de Allah Allah (
CC
) denilmezse, bir
nevi kıyamet kopmasına işarettir.
(HaşİYe)
»/
às
ªp
¡p
H Gk
ôr
gn
O p
A=Én
«°r
Tn
’r
G »p
a n
?o
ã«/
Zn
G @ m
Is
óp
°Tn
h m
?r
ƒn
g u
?o
c»/
aÉn
æp
H r
?s
°Sn
ƒn
J
İlm-i cifirle manası:
“Yâ said!
Ahirzamanın fitnelerine
yetişip düştüğün zaman, benim dua ve himmetimi kendi-
ne vesile ve şefaatçi yap
. İnşaallah, senin her şeyinde ve
her işinde uzun bir zamanda, yani tufuliyet zamanından,
tâ ihtiyarlığın vaktinde işkenceli esaretine kadar, yani bin
iki yüz doksan dörtten, tâ bin üç yüz kırk beş, belki altmış
dörde, daha ziyade bir zamana kadar,
Allah’ın izniyle ve
kuvvetiyle senin imdadına yetişeceğim.
”
(1)
Én
f r
CÉn
£r
Nn
G r
hn
G BÉn
æ«/
°ùn
f r
¿p
G BÉn
fr
òp
NGnD
ƒo
J n
’ Én
æs
`Hn
Q
Sa i d Nu r s î
• • •
Re’fet, Mustafa, Mustafa, Rüştü, Hafız Halid, Mes’ut,
Süleyman’ın ve Hüsrev’in bir nüktesidir.
(2)
p
án
jÉn
æp
©r
dG p
ør
«n
©p
H ¢ll
Sho
ôr
?n
n
?s
fp
Én
a
Şöyle ki: Bu fıkra,
n
?s
fp
G
hi-
tabıyla birisiyle konuşuyor.
n
?o
ã«/
Zn
G
’deki gibi,
r
ó«/
©n
°SÉn
j
burada
dahi mukadderdir. zaten
n
?s
f p
G
altındaki mübarek
HaşİYe:
Yedi sene evvel yazılan bu işaret-i gaybiye aynen vukua geldi.
Herkes gördü. evet bu geçen zelzele, kıyametin zelzele-i kübrasından
haber verir gibi sarstı, fakat akılları başlarına gelmedi.
ahirzaman:
dünyanın son zama-
nı ve son devresi.
esaret:
esirlik, kölelik.
fitne:
fesat, bozgunculuk.
galibâne:
üstünlük sağlayarak.
gayp:
görünmeyen, gizli.
hadis:
Hz. Muhammed’e ait olan
söz, emir, iş veya onaylamış oldu-
ğu davranış ve haber.
hak:
doğruluk.
haşiye:
dipnot.
himmet:
manevî yardım.
hitap:
söz.
ilm-i cifir:
harflerin sayı değerle-
rinden mana çıkararak elde edi-
len ilim.
inşaallah:
Allah izin verirse mana-
sında bir dua.
işaret-i gaybiye:
gayptan, gizli
verilen işaret.
kıyamet:
dünyanın sonu, ece-
li.
kıyamet-i kübra:
en büyük
kıyamet.
lâfız:
söz.
mukadder:
takdir olunmuş,
belirlenmiş.
mübarek:
bereketli, hayırlı,
kutlu.
nevi:
çeşit, tür.
nükte:
ince ve derin manalı
söz.
rivayet:
bir haber, söz veya
olayı nakletme.
şefaat:
günahkâr bir kimsenin
affını Allah’tan niyaz etme.
taife:
gurup, takım.
tevafuk:
uygunluk.
tufuliyet:
çocukluk, küçüklük.
ümmet:
bütün Müslümanlar.
vesile:
aracı.
vukua gelme:
olma, meyda-
na gelme.
zelzele:
deprem.
zelzele-i kübra:
büyük dep-
rem.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Ey Rabbimiz! Unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesaba çekme.
(Bakara Suresi: 286.)
2.
Muhakkak ki, sen inayet-i İlâhiyenin hıfzındasın.
S
ekizinci
l
em
’
a
| 112 | Lem’aLar