yollar içinde sırat-ı müstakimi gösterecek âsârı neşreden
bir adamı, o hadsiz efrat içinde dahil ediyor.
Hem o istikametin bir hususiyeti var ki, tarihiyle işaret
ediyor. Hâlbuki, o asırda şahsen istikamette mümtaz bir
hususiyet kesb etmek çok uzaktır. demek, şahsî istika-
met değil. öyle ise, o adamın teşebbüsüyle neşredilen es-
rar-ı kur’âniye, o asırda istikamette imtiyaz kesb edecek.
o adam şahsen gayr-i müstakim olduğu hâlde, müstakim-
ler içine idhali, o imtiyaza remzeder. Madem hakikat
budur; ben kat’î bir surette itiraf ediyorum ki, hayatım
istikametsiz gitmiş, kalbim sakametten kurtulmamış, o
kudsî emrin imtisalinden belki yüz derece uzağım. Fakat
(1)
r
çu
ón
ën
a n
?u
`Hn
Q p
án
ªr
©p
æp
H És
en
Gn
h
sırrıyla, o nimete bir şükür ola-
rak derim ki: o bin üç yüz iki tarihi ise, Arabî tarih itiba-
rıyla olsa, kur’ân okumaya başladığım aynı tarihe teva-
fuk eder. Ve rumî tarihi hesabıyla, ilme başladığım tari-
he tevafuk eder. öyle ise, o ima edilen fert olabiliriz. Hâl-
buki şahsen bütün hayatı sakim ve istikametsiz olan bir
ferde istikametle ima edilse ve gayr-i müstakim iken müs-
takimler içine idhal edilse, elbette o ferdin mazhar olaca-
ğı âsârın istikametine imadır. Ve o âsârın istikameti, o ta-
rihte başlayıp dalâlet yolları ve zulümat tarikleri içinde sı-
rat-ı müstakimi gösterecek,
(2)
n
är
ôp
eo
G Én
ªn
c r
ºp
?n
à°r
Sp
G
emrini im-
tisal edecek demektir. evet, lillâhilhamd, risale-i nur ec-
zaları kur’ân’ın bu mu’cizâne ima-i gaybîsini bilfiil göster-
miş, meydandadır.
âsâr:
eserler.
asır:
yüzyıl.
bilfiil:
bizzat kendisi.
dalâlet:
İslâmiyetten, doğru yol-
dan ayrılma, batıla yönelme.
ecza:
cüzler, kısımlar.
efrat:
fertler.
esrar-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın sırla-
rı.
fert:
şahıs, kişi.
gayr-i müstakim:
doğru yolda ol-
mayan.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek.
hususiyet:
hususîlik, ayırıcı özel-
lik.
idhal:
dahil olma, girme.
ima:
işaret.
ima-i gaybî:
gayptan işaretle ha-
ber verme.
imtisal etmek:
emre tamamen
uymak.
imtisal:
emre tamamen uyma.
imtiyaz:
ayrıcalık.
istikamet:
doğrultu, yön; dosdoğ-
ru bir yolda olma; doğruluk.
itiraf:
söylemek istemediği şeyi
gizlemeyip açıklamak.
kat’î:
kesin.
kesb:
kazanma.
kudsî:
mukaddes, kutlu.
lillâhilhamd:
Allah’a hamd olsun;
hamd ve övgü, şükür ve minnet
Allah’a aittir.
mazhar olmak:
erişmek, ka-
vuşmak.
mu’cizâne:
mu’cizeli bir şekil-
de.
mümtaz:
seçkin.
müstakim:
doğru yolda olan.
neşir:
yayma, tamim.
nimet:
lütuf, ihsan.
remiz:
işaret.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
rumî tarih:
Milâdî takvimden
13 gün geri bir güneş takvimi
olan Rumî takvim olarak kul-
lanılır.
sakamet:
bozukluk, sakatlık.
sakim:
hasta, sağlam olma-
yan.
sırat-ı müstakim:
en doğru
yol, islâm yolu.
suret:
biçim, tarz.
şahsî:
hususî.
şükür:
görülen bir iyiliğe kar-
şılık minnettarlık ifade etme.
tarik:
yol.
teşebbüs:
başlama, girişme.
tevafuk:
uygunluk.
zulümat:
karanlıklar.
1.
Rabbinin nimetini de yâd et. (Duha Suresi: 11.)
2.
Emredildiğin gibi dosdoğru ol. (Hûd Suresi: 112.)
S
ekizinci
l
em
’
a
| 106 | Lem’aLar