Lem'alar - page 100

asır ve on dördüncü asırda ayetin külliyetinde dahil bir kı-
sım efrad-ı mahsusayı irae ettiğine müteaddit emareler
var. Ayetin külliyetinde
(HaşİYe)
tevafuk sırrıyla
(1)
w
?p
?°n
T r
ºo
¡r
æp
ªn
a
kelimesinde bu zamanın en büyük şakilerinden üçüne ci-
firce tevafuk etmesi, o küllî ayette bunlar dahi kasten mu-
rat olduklarına emaredir, belki işarettir. İşte Hazret-i
gavs, bu ayetteki bu emareden, bu zamana bakmış. Mez-
kûr fıkrasını küllî ayete bir nevi hususî tefsir yaparak, ka-
sidesinde kerametkârâne bahsettiği fitne-i ahirzaman için-
deki şakirtlerini görüp, o zamanın şakilerinin şerrinden
muhafaza edildiği ve burada münacatında dahi o kaside-
nin mealine bakıyor.
Şu fıkra-i gavsiyede bir ima var. Buradaki “said” lâf-
zında, meşhur kasidesindeki
(2)
Gk
ó«/
©n
°S¢o
û«/
©n
J
kelimesine ha-
fî bir işaret olduğu gibi,
(3)
o
ós
©n
Ño
Ÿr
G t
»p
?°s
ûdG n
ƒo
g p
?n
Ón
¡r
dGho
P
fıkra-
sıyla, kendisinden sonra vuku bulan ve ulûm-i İslâmiyeyi
mahvetmek niyetiyle kütüphaneleri dicle ve Fırat nehri-
ne atan Hülâgû felâketini haber vermekle beraber, Hülâ-
gû gibi ulûm-i İslâmiyeye perde çeken şakileri dahi mez-
kûr ayete istinaden haber veriyor.
HaşİYe:
Ayetin külliyetinde, saadet noktasında mazhariyetine mâsadak
olmak için, milyarlar dereceden yalnız bir derece murat olduğumuzu
anlasak, ebede kadar şükretsek, o nimetlerin hakkını eda edemeyiz.
Hazret-i gavs’ın işaretinden anlaşılıyor ki, o muhit ayetin denizinden
bir katre kadar hissemiz var.
(4)
»
u
Hn
Q p
?r
°†n
a r
øp
e Gn
ò'
g ! o
ór
ªn
ër
dn
G
.
asır:
yüzyıl, çağ.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
cifir:
harflere verilen sayı kıymeti
ile geleceğe veya geçen hâdisele-
re, ibarelerden tarih veya isme da-
ir işaretler çıkarma ilmi.
ebed:
sonsuzluk.
efrat-ı mahsusa:
seçilmiş fertler.
emare:
belirti, işaret.
fazl:
iyilik, erdem, lütuf.
felâket:
musibet, çok zarar ve sı-
kıntı doğuran büyük belâ.
fıkra:
paragraf.
fıkra-i Gavsiye:
Abdülkadir Gey-
lânî Hazretlerinin yazdığı paragraf.
fitne-i ahirzaman:
âhir zaman fit-
nesi.
hafî:
gizli.
hakkını eda etmek:
karşılığını
ödemek
haşiye:
açıklayıcı yazı, dipnot.
Hazret-i Gavs:
Abdülkadir Geylâ-
nî Hazretleri.
helâk:
hisse:
pay.
hususî:
özel.
ima:
dolaylı, üstü kapalı anlatma.
irae etmek:
göstermek.
istinaden:
dayanarak.
kaside:
büyük kimseleri ya da
herhangi bir şeyi övmek için ka-
leme alınmış övgü şiiri.
kasten:
kasıtlı olarak, bilerek.
katre:
damla.
kerametkârane:
kerametli, olağa-
nüstü bir şekilde.
küllî:
bütüne ait parçalardan ve
fertlerden meydana gelen, umu-
mî.
külliyet:
bütünlük, umumiyet.
lâfız:
söz, kelime.
mahvetmek:
yok etmek, ortadan
kaldırmak.
mâsadak:
doğrulanan, doğrulayı-
cı.
mazhariyet:
elde etme, kavuşma,
şereflenme.
meal:
mana, anlam.
meşhur:
bilinen.
mezkûr:
adı geçen.
muhafaza edilme:
korunma.
muhit:
saran, kuşatan.
murat:
maksat, kastedilen.
münacat:
Allah’a dua etmek ve
yalvarmak maksadıyla yazılan şi-
ir.
müteaddit:
birçok, çeşitli.
nevi:
çeşit, tür.
nimet:
Allah’ın bağışladığı
maddî ve manevî şeyler.
niyet:
maksat, amaç.
saadet:
mutluluk; hayra ebe-
dî kurtuluşa ermek için Al-
lah’ın insana yardım etmesi.
said:
saadete eren, Allah’ın rı-
zasına ve ahiret mutluluğuna
kavuşan, mutlu.
şaki:
her türlü günahı işleyen
ve kötülüğü yapan, haydut.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şer:
kötülük.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahi-
bini tanıma, ona karşı minnet
duyma, dil ile hamd etme.
tefsir:
açıklama, izah.
tevafuk etmek:
uygun gel-
mek.
tevafuk:
uygunluk.
ulûm-i İslâmiye:
İslâmî ilim-
ler.
vuku bulma:
olma, meydana
gelme.
1.
İnsanlardan şaki olanlar. (Hûd Suresi: 105.)
2.
Maişette de saadetle geçinir.
3.
Helâke uğratan ise, cehennem ateşinde yanan şakîlerdir.
4.
Allah’a hamd olsun. (Fatiha Suresi: 2.) Bu, Rabbimin fazlındandır. (Neml Suresi: 40.)
S
ekizinci
l
em
a
| 100 | Lem’aLar
1...,90,91,92,93,94,95,96,97,98,99 101,102,103,104,105,106,107,108,109,110,...1406
Powered by FlippingBook