Bu meal, maksadımıza o kadar yakındır ki, tabire lü-
zum yoktur. Yalnız gülistanımız, ebedî kur’ân cennetin-
dendir, ondan gelmiştir.
Mehmed Tevfik, Galip, Süleyman,
Hafız Halid, Said (
rA
)
• • •
W
gavs, meşhur kasidesinde, sarahat derecesinde, bizler-
den, yani
hizbü’l-Kur’ân
’dan haber verdiği gibi, daha bir-
kaç yerde, yine işarî bir tarzda haber veriyor. ezcümle, o
kasidenin arkasında
Mecmuatü’l-Ahzab
’ın 563’üncü say-
fasında, yine o malûm müridinden bahsediyor ve beytin-
de diyor ki:
(1)
o
¬r
ãp
Zn
G »/
eÉn
W p
ôr
ën
H »/
a m
QÉn
Z r
hn
G m
Ür
ôn
¨p
H r
hn
G m
¥r
ön
ûp
H /
ÊÉn
Yn
O Gn
Pp
G …/
ój/
ôo
ªn
a
“Garpta beni çağırdığı vakit onun imdadına yetişece-
ğim.”
evet, doğrudur. Arabî tarihle bin üç yüz otuz dokuzda,
müthiş bir buhran-ı ruhî ve dehşetli bir heyecan-ı kalbî ve
dağdağalı bir teşevvüş-i fikrî geçirdiğim sıralarda, pek
şiddetli bir surette Hazret-i gavs’tan istimdat eyledim. Bir-
iki yerde bahsettiğim gibi,
Fütuhü’l-Gayb
kitabı ile ve dua
ve himmetiyle imdadıma yetişti ve o buhranı geçirdim. İş-
te o müridi ise, bîçare
Saidü’l-Kürdî
olduğunu meşhur ka-
sidesinde kat’î gösterdiği gibi, bu kasidede de
beyit:
iki mısradan oluşan şiir.
bîçare:
çaresiz.
buhran:
bunalım.
buhran-ı ruhî:
ruhî bunalım.
dağdağa:
sıkıntı, ıztırap, telâş.
ebedî:
sonsuz, sürekli, devamlı.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
Fütuhu’l-Gayb:
Abdülkadir Geylâ-
nî Hazretlerinin bir eseri.
garb:
batı.
Gavs:
Abdülkadir Geylânî Hazret-
leri.
gülistan:
gül bahçesi.
Hazret-i Gavs:
Abdülkadir Geylâ-
nî Hazretleri.
heyecan-ı kalbî:
kalbî heye-
can.
himmet:
ermiş bir kimsenin
manevî yardımı ile birisini ko-
ruması, yardım etmesi.
hizbü’l-Kur’ân:
Kur’ân’a hiz-
met edenler, Kur’ân taraftar-
ları.
imdat:
yardım.
istimdat eylemek:
yardım is-
temek.
işarî:
işaretle olan.
kaside:
büyük kimseleri ya da
herhangi bir şeyi övmek için
kaleme alınmış övgü şiiri.
kat’î:
kesin.
lüzum:
gerek, ihtiyaç.
maksat:
gaye.
malûm:
bilinen.
meal:
mana, anlam.
mecmuatü’l-ahzab:
Şeyh Ah-
med Ziyaeddin Gümüşhane-
vî’nin üç ciltlik dua kitabı.
mürit:
isteyen, arzu eden; şey-
hine ve mürşidine ve onun ira-
desine bağlı olan kişi.
sarahat:
açıklık.
suret:
şekil, biçim, tarz.
tabir:
yorumlama, yorum.
tarz:
şekil, biçim, suret.
teşevvüş-i fikrî:
fikrî karışık-
lık.
vakit:
zaman.
1.
Müridim beni çağırdığında, ister şarkta, ister garpta, ister mağarada, isterse en azgın deniz-
lerde olsun, onun imdadına yetişirim.
S
ekizinci
l
em
’
a
| 98 | Lem’aLar