Kastamonu Lahikası - page 163

78
·
Kastamonu’daKi KaRdEŞLERimE hitaBEn
YaZıLan BiR haKiKattiR
Belki size de faidesi olur diye gönderdim.
Risale-i Nur, kendi sadık ve sebatkâr şakirtlerine ka-
zandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pekçok kıymettar
neticeye mukabil, fiat olarak o şakirtlerden tam ve halis
bir sadâkat ve daimî ve sarsılmaz bir sebat ister.
Evet, Risale-i Nur on beş senede kazanılan kuvvetli
iman-ı tahkikîyi on beş haftada ve bazılara on beş günde
kazandırdığını, yirmi senede yirmi bin zat tecrübeleriyle
şahadet ederler.
Hem, iştirak-i a’mal-i uhreviye düsturuyla, her bir şa-
kirdine, her bir günde binler halis lisanlar ile edilen mak-
bul duaları ve binler ehl-i salâhatin işledikleri a’mal-i sa-
lihanın misil sevaplarını kazandırıp, her bir hakikî, sadık
ve sebatkâr şakirdini amelce binler adam hükmüne getir-
diğini, kerametkârâne ve takdirkârâne İmam-ı Ali Radı-
yallahü Anhın üç ihbarı ve keramet-i gaybiye ve Gavs-ı
Azam’daki
(
ks
)
tahsinkârâne ve teşvikkârâne beşareti ve
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın kuvvetli işaretiyle o halis şa-
kirtler ehl-i saadet ve ashab-ı Cennet olacaklarına müjde-
si pek kat’î ispat ederler. Elbette, böyle bir kazanç, öyle
bir fiat ister.
Madem hakikat budur;
Risale-i Nur dairesinin
yakınında bulunan ehl-i ilim ve ehl-i tarikat ve sofîmeşrep
K
astamonu
L
âhiKası
| 163 |
terme.
iştirak-i â’mâl-i uhreviye
: ahire-
te ait olan işlerdeki ortaklık, ahi-
retle ilgili amellere ortak olma.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
keramet-i gaybiye:
gaybla ilgili
keramet, istikbal ile alâkalı kera-
met.
kerametkârane:
kerametli bir
şekilde, keramet gösterircesine.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
Kur’ân-ı mucizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerlerini
yapmaktan aciz bırakan Kur’an.
lisan:
dil.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
makbul:
kabul edilmiş, geçerli.
misil:
benzer, eş, kat.
mukabil:
karşılık.
radıyallahü anh:
Allah ondan ra-
zı olsun.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
sadık:
doğru, gerçek; sözünde,
vaadinde, işinde doğru olan.
sebat:
sözünde durma, kararlı ol-
ma, azimlilik.
sebatkâr:
sebat eden, sözünde
ve kararında duran, vazgeçme-
yen, sebatlı.
sofîmeşrep:
tasavvuf ehli, riyazet
ve nefisle mücahede ile hakikate
ermeye çalışan.
şahadet:
şahit olma, şahitlik, ta-
nıklık.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tahsinkârane:
beğenircesine, al-
kışlarcasına.
takdirkârâne:
takdir edene yakı-
şır şekilde, takdir ederek.
teşvikkârâne:
teşvik ederek, is-
teklendirerek, şevke getirerek.
zat:
kişi, şahıs.
a’mal-i saliha:
salih ameller,
Allah’ın rızasına uygun yapıl-
mış iyi ve hayırlı işler.
amel:
fiil, iş.
ashab-ı Cennet:
Cennet asha-
bı, Cennetlikler.
beşaret:
müjde.
daimî:
sürekli, devamlı.
delil:
bir davayı ispata yara-
yan şey, burhan.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
düstur:
kaide, esas, prensip.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri, ilim
adamları.
ehl-i saadet:
saadete ulaşan-
lar, mutluluğu yakalayanlar,
bahtiyar olanlar.
ehl-i salâhat:
salih kimseler,
namuslu, doğru, adaletli olan
kimseler.
ehl-i tarikat:
tarikat ehli, kal-
bini dünyanın fani işlerinden
ayırıp, Allah sevgisi ile bağla-
yan kimseler.
faide:
fayda.
Gavs-ı azam:
en büyük gavs,
Abdülkadir-i Geylânî Hazret-
lerinin namı.
hakikat:
gerçek, bir şeyin as-
lı, esası.
hakikî:
gerçek.
halis:
samimî, her amelini
yalnız Allah rızası için işleyen.
hitaben:
hitap ederek, söyle-
yerek.
hükmüne:
yerine, değerine.
ihbar:
haber verme, bildirme.
iman-ı tahkikî:
tahkikî iman,
imana dair bütün meseleleri
inceleyip delil ve bürhan ile
inanma.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
1...,153,154,155,156,157,158,159,160,161,162 164,165,166,167,168,169,170,171,172,173,...478
Powered by FlippingBook