•
İkincisi
, Hazret-i İsa’nın din-i hakikîsinden çıkan nur-i
semavî güneşidir.
•
Üçüncüsü
, tarikatler ruhunda ve tasavvuf men-
baından çıkacak bir güneştir ki; şimdi Şeyh-i geylânî
timsaliyle o mana gösterilmiş.
Risale-i Nur
’a işaret eden
otuz üç ayet-i kur’âniyenin en birinci ayeti olan Ayeti’n-
nur on vecihle
Risale-i Nur
’a işaret ettiği Birinci Şua ri-
salesinde gözümle gördüm; isteyen görebilir.
sizi, nefsinden ziyade seven
âciz şakirdiniz.
Binbaşı Muhyiddin
ì@í
‡
81
·
Aziz, Sıddık,Metîn, SebatkârKardeşlerimize!
Biz, bu havalideki risale-i nur talebeleri namına siz-
lere pek çok selâm ile beraber, arz-ı şükran ediyoruz. Ve
sizlere ebeden minnettarız ki, muktedir ve parlak kalem-
lerinizle bizleri hem uyandırdınız, hem yardım ettiniz. Bu
vilâyeti, nuranî kalemlerinizle, inşaallah, Isparta’ya ben-
zettireceksiniz. Ve bilhassa çok ehemmiyetli kardeşimiz
kahraman tahirî’nin parlak ve muvaffakıyetli ve tevafuk-
lu kalemi, kerametkârâne fütuhat yapıyor. Ve onun iki
masumeleri ve Masumların ve ümmî İhtiyarların rengâ-
renk çeşit çeşit meziyetlerini gösteren yazıları, bizleri
K
astamonu
L
âhiKası
| 169 |
şarılı olma.
nam:
ad.
nefis:
hayat, ruh, can.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver.
nur-i semavî:
semavî nur; vahiy
ile gelen aydınlık, ışık.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
ruh:
öz, can alıcı nokta.
sebatkâr:
sebat eden, sözünde
ve kararında duran, vazgeçme-
yen, sebatlı.
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şakirt:
talebe, öğrenci.
talebe:
öğrenci.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için şey-
hin gözetiminde müridin takip
edeceği terbiye usul ve yolu.
tasavvuf:
İslamiyetin temel
prensiplerine dayanarak, nefsi
dünya alakalarından ve sevgisin-
den kesip Allah’a ulaşma yolun-
daki kalbe, ahlaka, nefse, ruha
marifete, makama vebâtına ait
bilgiler; Allah’a ulaşma bilgi ve
yaklaşımı.
teshir:
cezbetme, kendine bağla-
ma, emri altına alma.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbi-
rine denk gelme.
timsal:
suret , şekil.
ümmî ihtiyarlar:
Risale-i Nur’un
elle yazılarak çoğaltılmasında ça-
lışan tahsilli olmayan Isparta köy-
lerindeki yaşlılar grubu. Ümmîler
olarak da geçer (Bkz.: 37. ve 38.
lâhikalar).
vecih:
cihet, yön.
vilayet:
il.
ziyade:
çok, fazla.
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
arz-ı şükran:
şükür bildirme,
teşekkür etme.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümle-
si.
ayet-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın
ayeti.
ayetünnur:
Nur ayeti.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bilhassa:
özellikle.
din-i hakikî:
hakikî din, ger-
çek din, esas din.
ebeden:
ebedî ve daimî ola-
rak.
ehemmiyetli:
önemli.
fütuhat:
zaferler, fetihler, ga-
libiyetler.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
kerametkârane:
kerametli
bir şekilde, keramet gösterir-
cesine.
masum:
suçsuz, günahsız,
saf, temiz.
masume:
günahsız, saf, temiz
kız.
menba:
kaynak.
metin:
sağlam ve dayanıklı;
kolaylıkla sarsılmayan, telaşa
düşmeyen ve korkuya kapıl-
mayan.
meziyet:
bir şeyi başkaların-
dan ayıran vasıf, üstünlük ve
değerlilik vasfı.
minnettar:
bir iyiliğe karşı te-
şekkür duygusu içinde olan.
muktedir:
iktidarlı, gücü ye-
ten.
muvaffakıyet:
başarma, ba-