olduğundan, bize ve
Risale-i Nur
’a, muvaffakıyet için ve
zarardan kurtulmak niyetiyle müracaat edip, dua ve isti-
şare istediklerini anladım.
“Ben, bunlara ne edeyim ve ne diyeyim?” diye tahat-
tur ettim.
Birden ihtar edildi:
“ne sen divane ol ve ne de onları
divanelikte bırakıp divanece konuşma! Çünkü, yılanlar
zehrine karşı tiryak tedarikiyle ve onları kaçırmasıyla
meşgul ve vazifedar bir tek adam, yılanlar içinde duran
ve sineklerin ısırmasına maruz olan ve sinekleri kaçırmak
için çok yardımcıları bulunan diğer bir adama, yılanların
ısırmasını bırakıp, ona sinekler ısırmamasına yardım için
koşan divanedir. Ve onu çağıran dahi divanedir. o soh-
bet dahi divanece bir konuşmaktır.”
evet, hadsiz hayat-ı uhreviyeye nispeten muvakkat ve
fânî kısacık hayat-ı dünyeviyenin zararları, sineklerin ısır-
ması gibidir. Hayat-ı ebediyenin zararları, ona nispeten
yılanların ısırmasıdır.
ì@í
‡
80
·
(1)
W
ÇokMuhteremÜstadımız Efendimiz!
Bin üç yüz yirmi bir tarihinde
Mu’cizat-ı Ahmediye’
yi
(aleyhissalâtü vesselâm) ve
Keramet-i Gavsiye
risalelerini
K
astamonu
L
âhiKası
| 167 |
muvakkat:
geçici.
müracaat:
başvurma, danışma.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
tahattur:
hatıra gelmek, hatırla-
mak.
tedarik:
sağlama, temin etme,
karşılama.
tiryak:
en iyi çare, baş ilâç.
üstad:
öğretici, öğretmen.
vazifedar:
vazifeli.
aleyhissalâtü vesselâm:
‘sa-
lât ve selam onun üzerine ol-
sun’ anlamında Hz. Muham-
med’e dua.
divane:
deli, aklı başında ol-
mayan.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
fânî:
ölümlü, geçici.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hayat-ı dünyeviye:
dünyaya
ait olan hayat.
hayat-ı ebediye:
ebedî ve
sonsuz hayat, ahiret hayatı.
hayat-ı uhreviye:
uhrevî ha-
yat, ahirete ait olan hayat.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
istişare:
danışma, birinin fikir
ve görüşüne başvurma, fikir
sorma.
Keramet-i Gavsiye:
Seyyid
Abdülkadir Geylânî Hazretle-
rinin kerametlerinden bahse-
den risale.
maruz:
bir şeyin etkisi ve te-
siri altında bulunma.
mu’cizat-ı ahmediye:
Pey-
gamber Efendimizin (asm)
mu’cizelerinden bahseden On
Dokuzuncu Mektup risalesi.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete layık, saygın.
muvaffakıyet:
başarma, ba-
şarılı olma.
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.