Cenab-ı Hak, bize nur ve nuranî vazifeyi vermiş, onla-
ra da zulümlü zulümatlı oyunları vermiş. Onlar bizden is-
tiğna edip yardım etmedikleri ve elimizdeki kudsî nurla-
ra müşteri olmadıkları hâlde, biz onların karanlıklı oyun-
larına vazifemizin zararına bakmaya tenezzül etmek ha-
tadır. Bize ve merakımıza dairemiz içindeki ezvak-ı ma-
neviye ve envar-ı imaniye kâfi ve vâfidir.
Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve bayram-
larını tebrik ederiz.
(1)
»/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g »/
bÉn
Ñr
dn
G
Said Nursî
ì@í
‡
76
·
(3)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(2)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ªr
°SÉp
H
(4)
p
èr
?s
ãdG p
äGn
ôn
£n
b p
On
ón
©p
H o
¬o
JÉn
c n
ôn
Hn
h $G o
án
ª r
Mn
Qn
h r
ºo
µ
` r
«n
?n
Y o
?n
Ó° s
ùdn
G
Aziz, SıddıkKardeşlerim!
tekrar bayramlarınızı bu havalideki kardeşlerimizle be-
raber tebrik ediyoruz. sizin beş altı mektubunuza mukabil
beş altı mektup yazmak hakkınızdır. Fakat, benim ümmî-
liğim için kusura bakmazsınız; bir kısa mektup ile iktifa
ediyorum.
Evvelâ:
Hüsrev’in mektubu,
Risale-i Nur
’a hizmet ede-
mediği için teessüfüne mukabil ona yazınız ki: Hüsrev’in
cazibedar yazıları ve nüshaları onun yerinde pek parlak
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
envar-ı imaniye:
iman nurları,
imana ait parıltılar.
evvelâ:
birinci olarak, her şeyden
önce, ilk olarak.
ezvâk-ı maneviye:
manevî zevk-
ler.
havali:
bölge, etraf, çevre, civar.
iktifa:
yeterli bulma, kâfi görme.
istiğna:
çekinme.
kâfî:
yeter, elverir.
kudsî:
mukaddes, yüce.
mukabil:
karşılık.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver.
nüsha:
birbirinin aynı olan
suretlerin her biri.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
selâm:
barış, rahatlık, sela-
met ve esenlik dileme.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
teessüf:
üzülme, acı duyma.
tenezzül:
kendine aykırı dü-
şen bir işi veya durumu kabul
etme, alçalma.
umum:
bütün.
ümmî:
okuma yazması olma-
yan, okumamış.
vâfi:
yeterli, tam.
vazife:
görev.
zulüm:
haksızlık, eziyet, iş-
kence.
zulümat:
karanlıklar, dinsiz-
lik, zulüm ve külür.
1.
Bâki olan ancak Allah’tır.
2.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
3
. Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
4.
Allah’ın selâmı ve berekâtı kar taneleri adedince üzerinize olsun.
| 158 | K
astamonu
L
âhiKası