Kastamonu Lahikası - page 148

eğer o felâketi gören zalimler ise ve beşerin perişani-
yetini ihzar eden gaddarlar ve kendi menfaati için insan
âlemine ateş veren hodgâm, alçak insî şeytanlar ise, tam
müstahak ve tam adalet-i rabbaniyedir.
eğer o felâketi çekenler mazlumların imdadına koşan-
lar ve istirahat-i beşeriye için ve esasat-ı diniyeyi ve mu-
kaddesat-ı semaviyeyi ve hukuk-i insaniyeyi muhafaza
için mücadele edenler ise, elbette o fedakârlığın manevî
ve uhrevî neticesi o kadar büyüktür ki, o musibeti onlar
hakkında medar-ı şeref yapar, sevdirir.
ì@í
71
·
Kardeşlerim!
Bugünlerde
Rumuzat-ı Semaniye’
ye ait iki risaleyi,
ehemmiyetli talebelere, bir yere gönderdim; yol ka-
pandı, gitmedi. o iki risaleyi tekrar dikkatle mütalâa et-
tim. Fikren dedim ki: “Bu zevkli, güzel, meraklı, şirin bir
maksada giden bu tevafuklu yolda ne için sevk edilme-
den perde indi, başka yolda sevk edildik, çalıştırıldık?”
Birden ihtar edildi ki: o gaybî esrarı açacak olan mes-
lekten yüz derece daha ehemmiyetli ve kıymetli ve umu-
mî ihtiyaca medar ve herkes bu zamanda ona şiddetle
muhtaç ve İslâmiyetin temel taşları olan hakaik-ı imani-
ye hazinesine hizmet etmeye ve istifadeye zarar gelecek-
ti. en büyük ve en yüksek maksat olan hakaik-ı imaniye-
yi, ikinci derecede bırakacaktı. onun için idi.
adalet-i Rabbaniye:
Rabbanî
adalet; Allah’ın adaleti.
beşer:
insan, insanlık.
ehemmiyetli:
önemli.
esâsât-ı diniye:
dinin esasları.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
felâket:
musibet, büyük dert, be-
la.
Fikren:
fikir ile, düşünerek, zih-
nen.
gaddar:
çok fazla zulüm ve hak-
sızlık eden.
gaybî:
gaypla ilgili, görünmeyen-
lere ait.
hakaik-ı imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
hodgâm:
kendi keyfini düşünen,
bencil.
hukûk-ı insaniye:
insanî haklar.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
ihzar:
hazır etme, hazırlama.
imdat:
yardım.
insî:
insan cinsinden.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
istirahat-ı beşeriye:
insanlı-
ğın rahatı, huzuru.
maksat:
gaye.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mazlum:
zulüm görmüş, hak-
sızlığa uğramış.
medar:
sebep, vesile.
medar-ı şeref:
şeref kazandı-
ran sebep.
menfaat:
fayda.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sis-
tem.
muhafaza:
koruma.
mukaddesat-ı semaviye:
İlâ-
hî emre ve vahye dayanan
mukaddes şeyler.
musibet:
felaket, bela.
mücadele:
savaşma, çatışma,
kavga.
müstahak:
hak eden, hak et-
miş.
mütalâa:
bir şeyi etraflıca dü-
şünme, dikkatli okuma.
perişaniyet:
perişanlık, karı-
şık ve dağınık olma, acınacak
halde bulunma.
Rumuzat-ı semaniye:
sekiz
işaret anlamında Bediüzza-
man Said Nursî’ye ait bir ese-
rin ismi.
sevk:
yöneltme, gönderme.
talebe:
öğrenci.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içeri-
sinde birbirine denk gelme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait.
umumî:
genel.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
| 148 | K
astamonu
L
âhiKası
1...,138,139,140,141,142,143,144,145,146,147 149,150,151,152,153,154,155,156,157,158,...478
Powered by FlippingBook